8.Bölüm - Işıklar Söndü

109 4 10
                                    

Yazar'ın Ağzından...

Pamir, eşiyle birlikte yatması gereken yatakta tek başınaydı. Gözünden tüm gece akan yaşlar yastığı ıslatmıştı. Sırtına vuran güneş ışıklarına yüzünü dönmek istemedi. Hazan ne haldedir diye düşünmekten kafayı yiyecekti artık. Deli gibi sokak sokak arayası geliyordu, tüm evlere tüm kapıların ardına bakarak ona bulabilmeyi ümit ediyordu. İmkansızı mı diliyordu, daha yeni evlenmişlerdi fakat yanı başında değildi hatta belki iyi bile değildi. Bir hışımla arkaya dönüp oturdu ve aniden kalkıp perdeleri kapattı. Neredeyse elinde kalıyordu. Üstünü giyinip kapıyı açtı ve aşağı indiğinde diğerlerinin koltuklarda uyuyakaldığını veya öylece oturduklarını gördü. Hepsine göz gezdirdi. Onu gördüklerinde hepsinin ağzı açık kaldı. Pamir ilerleyecekken durdu ve solundaki ayna dikkatini çekti. Duvarda asılı olan aynada kendine baktığında saçlarının birbirine girdiğini gözlerinin altının mosmor ve şiş olduğunu gözünün beyazının dudaklarının ve burnunun da pembe kırmızı olduğunu gördü. Zerre hissiyatın olmadığı kalbinde tek hissettiği katıksız acıydı. Sanki fiziksel bir acı çekiyordu. Nefes almaya kalktığında kalbine bir iğne saplanıyor gibiydi. "Ben gidiyorum." dediğinde kendi sesini tanıyamadı, ağlamaktan sesi kısılmıştı. Herkes, 'Nereye?' diye sormaya başladığında yüzlerine bile bakmadan evden çıktı.

Hazan'ın Ağzından...

Çeneme yediğim yumrukla kafam arkaya sallandı, mideme yediğim tekmeyle kusacağım esnada yer ayaklarımın altından çekildi fakat kafam yere çarpmadan gözlerim açıldı. Daha doğrusu açılabildiği kadar, moraran ve şişen gözlerimin açılabildiği kadarıyla rüyadan uyandım. Anın şokuyla derin bir nefes alma gafletinde bulundum ve böğrüme saplanan acıyla sarsıldım. İki büklüm oldum tekrardan fakat bu sefer de mideme giren krampla canım yandı. Gözlerimden akan yaşları silmek için elimi yüzüme götürdüğümde yüzümün çok kötü bir halde olduğunu tahmin edebiliyordum fakat daha kötüsü vücudumda her yerim ağrıyordu. Parmak eklemlerinden kafa derime kadar her yerim acıyordu. Bu demek oluyordu ki ayağı kalkamayacak haldeydim. Kapı açıldığı an bir ümit arkamı döndüm fakat kahvaltı getiren adam için canımı fazla yakacak bir harekette bulunmuştum. 

O kapıyı çekip giderken ona yalvarmak için ayağı kalkmıştım ki, ne münasebet bu vücudumun haline. Şiddetli bir acıyla yere yığıldım. Kendimi yatak demek için bin şahit isteyen o şeye atamadığım için zemine düştüm. Bu sefer tüm kırıklarım ve zedelenmelerim üzerinde büyük bir acıyla bedenim sarmalandı. Attığım çığlık ile kolumun koparıldığı düşünülebilirdi. Arka arkaya öyle bir bağırdım ki boğazımdaki acı vücudumdaki acımın üstüne çıkana kadar delirmiş gibiydim. Saçlarım karman çorman yüzümü kapatıyor kanla kaplı paçavra vücudumu sarıyordu. O getirilen yemekleri canım istemiyordu, zaten yesem de kusacağıma emindim. Sağlam elimle aldığım bir destek ile bir kuvvet kendimi yatağa çıkardım. Yumuşak dahi olsa tekrar bir yerle temas edince feryatlarım odayı sardı. Hıçkırarak ağlarken acımın şiddeti artıyordu. Ağlamaktan veya acıdan bayılma raddesine geldiğimde beynim uyuşmuş gibiydi. Küçük pencereden sızan gün ışığına bakarken, tam aksi bir şekilde etraf kararmaya başladı ve gözlerim kayarken geriye doğru düştüm. 

Yazar'ın Ağzından...

Bayıldığı için geriye düştüğündeki acısını hissetmemişti Hazan. Acıdan ağrıdan bayılmıştı doğal olarak. Vücudu kırık ve eziklerle kaplıydı. Haşatı çıkarılmış bir kum torbası gibi odaya atılmıştı. Pamir'in evden çıkmasıyla diğerleri peşinde nereye gittiğini bilmemesi... Bir tarafın fiziksel acısı bir tarafın duygusal acısı iç içeydi. Birbirlerini saracaklardı fakat mümkün değildi. Pamir yürürken ayaklarının mecali kalmadığında olduğu yere bıraktı kendini. Diğerleri de derin bir nefes verdi. Hazan'ın odasına gelen adamlar onu akşamki maça çıkarmak üzere yanına gitti. Baygındı. İğneyi taktılar koluna ve 1 saat sonra geri döndüler. Hazan hala uyuyordu. Bir nevi ölüm uykusuydu...

Bende Hüküm SürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin