Uğra Bana

63 11 30
                                    

Bu hikayede bahsi geçen tüm kişi, kurum ve kuruluşlar tamamen hayal ürünü olup hiçbir gerçekliği yansıtmamaktadır. Hikayenin tamamı bir kurgudan ibarettir.

Hakan denilen kişinin yüzü bana doğru dönünce, kaşlarımı çattım ve kafamdan aşağıya kaynar sular döküldü.

Dostum dediğim kişiyi mafyanın kucağında bulmayı beklemiyordum. Selam vermeye niyetli değildim ancak Hakan'ın beni görmezden gelmesi beni biraz da olsa hayal kırıklığına uğratmıştı.

Hakan ve önündeki adamlar ofisten ayrılınca Akgün Tekin, Cihat'a seslendi. Bense bekliyordum. Cihat'a birkaç soru sordu ve Cihat yanıtladıktan sonra kapının eşiğinden yanıma doğru yürüdü. "Gel bakalım aslan parçası"
Derin bir nefes aldım. Oturduğum yerden kalktım ve Cihat'ın arkasından ilerledim. Akgün Tekin'in odasına girdik. O ise kendi koltuğuna yayılmış, telefonunda bir şeyler izliyordu, geldiğimizi fark edince telefonu kapattı ve cebine koydu.

"Oo, aslan parçamız ilk görevini halletmiş, öyle mi? Doğrusu seni takdir ettim Aslan. Kardeşin gibi korkak olursun sanıyordum,"
yüzüme sinsi bir gülüş yerleştirdim.
'Can nerede? Onu görmek istiyorum.'
'Sence de bundan daha önemli konular yok mu, Aslancığım?' Ne dediğine anlam verememiştim. Endişem gittikçe artıyordu. "İlk görevinde birinin hayatının içine ettin, bu kişinin kim olduğu hakkında bir fikrin var mı?" sinsi gülüşüm sönmüş, yerini sinirli ve üzgün bir yüz ifadesi almıştı. Korkarak, kim olduğunu sordum. Akgün, yüz ifademi görünce yüzüne alayla gülümsedi.

"Eylül Yıldırım'ı tanıyor musun?"
Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Akgün, yüz ifademi görünce küçük bir kahkaha patlattı. "Eski sevgilindi galiba Aslan?"

Kalbime bıçak saplanmış gibi hissetmiştim. Eylül dendiği zaman kalbim hızlıca çarpar,gözüm kör olurdu.

"Evet. Eylül'ü geçmişte çok üzdüm. Onun hayatını bir kez daha karartamam. Ondan çaldığım dosyaları yerine götüreyim, başka görev ver bana lütfen."
Hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Beni kaçırdıklarında hatta Can'ın videosunu izlettiklerinde bile bu kadar aciz hissetmemiştim.

"Gönül işleri benim için her zaman ön planda olmuştur. Dediğini yapacağız. Eylül'ün dosyalarını yerine bırakacaksın. Ancak 2. görevin ilk görevine kıyasla zor olacak kabul ediyor musun? Derin bir nefes aldı. Bizimle çalışma şartlarına gelince..."Gözlerini benden ayırmadan devam etti. Bu işte çok yeteneklisin Aslan.Ancak sadakatin ne kadar derin, ne kadar sağlam onu zamanla göreceğiz."

Bedenim ve kulaklarım Akgünü dinlerken ruhum ve aklım hala Eylüldeydi. Ona yaptığım hatalar, bıraktığım izler.. Bir yandan da Akgün'ün karanlık teklifiyle sıkışıp kalmıştım. 'Peki, ne istiyorsunuz benden?' Sesim sarsılmıştı, ama belki de son çare olarak bu işi kabullenmek zorundaydım.

Akgün Tekin sırtını koltuğa dayayıp ellerini birleştirdi.'Serdar Kaya diye bir herif var. Bu şerefsiz bizden mal alıp parasını hiç ödemedi.50 bine yakın borcu var. Eylül'ün evine girmeden önce bu işi halledeceksin.Ne yapacağını biliyorsundur."Başımı tereddütle kaldırıp Akgün' e baktım." "Öldürmeyeceğim değil mi?"
"Öldüresiye döveceksin ama asla ölmeyecek. Ancak bu sadece başlangıç. Senin gibi yetenekli birinin bizim için yapabileceği daha pek çok görev var. Sonrasını ise zamanla konuşuruz."

"Tamamdır anlaştık. Kabul ediyorum."

"Cihat sen yolu göster çocuğa. Sen içeri gidip bizi ifşa etme. O halledip gelsin." duyduklarım gözlerimi devirmemi sağlamıştı.
"Tamam abi o iş bende."

Cihat kapıya ilerleyip bana hadi der gibi bir işaret yaptı. Onu takip ettim ve boş mahzen gibi bir yere girdik. Burası da beni dövdükleri yer gibi kokuyordu. Hayvan cesetleri kokusu. Sanırım beni kaçırıp, dövdükleri yer burasıydı.

NEMFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin