"Sen istiyorsun ki, kucağında yaşadığın dünya hep aynı kalsın, havan aynı, suyun aynı, dekorun aynı... Bu mümkün mü? Mümkün değil, çünkü hayatın kanunu değişmek. Zaten zindanında yeni pencereler açılmazsa boğulmaz mısın?" -Cemil Meriç.
BULUT
İnsanlar değişebilir miydi, bilmiyordum.
Hoş, şeytan da bir zamanlar melekti. Tek gecede kötülüğe arzuyla kapılıp korkunç bir iblise dönüşmeseydi şayet; bu durum, aksini insanların yapabilmesini daha da zorlu kılmaz mıydı?
İyiyken kötülüğe sarılmak kolaydı ve fakat kötülükten arınıp iyiliğe sığınmak nasıl olurdu, bilmiyordum.
Kendimi kapattığım karanlık zindana öylesine alıştırmıştım ki, benim gibi olmayan herkesi hor görmeye programlanmış gibiydim. Doğru olan bendim, abimdi. Babamdı doğru olan. Oysaki biz kimdik, nasıl insanlardık da buna karar veriyorduk; bilmiyordum. Bilakis değişmek için önce kim olduğumu bilmem, kendimi tanımam gerekmez miydi?
Gerekmez sanıyordum.
Sonra, Eren'i tanımıştım. Annemden sonra hayatıma giren en güzel insandı. Her daim gülümsüyor, alıştığım dünyanın aksine şiddetin normal olmadığını öğretiyordu bana. Üzgün hissettiğimde ağlamanın kötü bir şey olmadığını, ne zaman ağlasam bana kocaman sarılacağını söylüyordu. Öylesine afallatmıştı ki bu durum beni; daha o zamanlarda bile zindanıma eklenen küçücük bir pencere gibiydi. Her geçen gün yeniliklerle karşıma çıkıyor, bana ışık oluyordu. Ertesi gün abim çıkageliyor, ışıkları kapatmakla kalmayıp beni, aydınlığı hak etmediğime inandırıyordu.
Eren'e zarar vermeye başladığım ilk günlerde, gözüm dönmüş gibiydi. O güne kadar eşcinsellik hakkında hiç düşünmem gerekmediğinden olsa gerek; tüm vücudumu dehşet bir korku kaplamıştı. Geçmişi düşünmekten delirmiş, kendimi sorgulamaya başladıkça hıncımı ondan çıkarmıştım. Her şeyin suçlusu olarak onu sorumlu tutmak kolayıma gelmiş, belki de benden saklamaya devam etseydi ben yine bu konu hakkında hiç kendimi sorgulamak zorunda kalmadan hayatıma devam edebilirdim diye düşünmeye başlamıştım.
Zaman geçtikçe, ben hiçbir şey bilmiyorken bile beni gözden çıkarmış olmasına, başka bir arkadaş ya da belki de sevgili edinmesine ve ona daha fazla güvendiği gerçeğine katlanamıyor; kinlendikçe sinirimi ondan çıkarmaya devam ediyordum.
Öylesine dibe batmış hâldeydim ki; hatalar yapmaya ve bunu kendimce normalleştirmeye tam olarak hangi noktada başlamıştım, hiçbir fikrim yoktu. Ama sonunu bir türlü getirememiş, bir şeylerin farkına varmaya başladıkça da kendi nefretimde boğulmaktan başka çarem kalmamıştı.
Bir gün abim gelmiş, sen en doğrusunu yapıyorsun, demişti gözlerimin içine gururla bakarak.
'Onun gibiler ölmeyi hak ediyor.'
O gece, ömrümde ilk defa abim tarafından tebrik edilmiş olmamın yanısıra; bu tebriği zamanında en yakınım dediğim insana zarar verdiğim için kazanmış olduğum gerçeği bütün düşüncelerimi keskin bir bıçak misali kesmişti. Yanlış yaptığım, hata ettiğim öyle net çarpmıştı ki o an yüzüme; canımın ne denli yandığını hâlâ hatırlıyorum.
O gün, beni dönüştürdüğü insanı ilk defa ona karşı kullanmaya cesaret edebilmiş, ortalığı yıkıp dökmüştüm. Bağırıp çağırmış, ona ve kendime olan nefretimi birer birer kusmuştum. Ölesiye kavga ettiğimiz o uzun gecenin sonrasında, olur da Eren için çabalarsam hatalarımı bir nebze dahi olsa düzeltebilirim sanmıştım.
Aptal gibi, düzeliriz sanmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gülemezdim katilimle [bxb text]
Novela Juvenilhikaye şarkısı: gülemezdim katilimle - kaldı 8.