Bir İstanbul gecesi, saat 10'a dayanmış. Saye odasında oyun oynarken Osman Bey televizyondan haberlere bakıyor. Sevim Hanım'dan bir haber yok ama. Saat 19.00'da çıktı, hala gelmedi. Gerçi Osman Bey merak da etmiyor.
11'i geçmek üzere saat. Sevim Hanım hala yok. Osman Bey artık rahat değil. Karısı nerede? İşte mi, arkadaşında mı, yoksa onu terk mi etti?
Osman Bey gözü dalmış bir şekilde öylece dururken zil çaldı. Osman Bey yavaşça ayaklandı. Sevim Hanım'ı görme isteğiyle açtı kapıyı. Evet, Sevim Hanım gelmişti. Osman Bey ilk önce rahatladı, vücudu gevşedi ama hemen sonra bir öfke dalgası yayıldı bedeninin her zerresine.
''Neredesin sen bunca zamandır? Saat kaç olmuş haberin var mı?'' Diyerek öfkeyle soludu.
''Dur, komşular duyacak, bir içeri gireyim de öyle bağır.'' Sevim Hanım da bir o kadar da sakindi.
''Gir bakalım içeri Sevim Hanım...'' Sevim Hanım usulca içeri girdi. ''Evet, söyle, ne oldu?''
''Neredeydin?''
''Bir arkadaşımın evinde.'' Sevim Hanım hala oldukça sakindi.
''Ne arkadaşı Sevim çıldırtma beni!'' dedi ve yüzüne doğru bir tokat attı. Sevim Hanımsa acıyla karışık bir kahkaha attı.
''S-sen...'' Osman Bey daha da yaklaştı, ''Sen sarhoş musun?'' Sevim Hanım asla böyle olmazdı çünkü. En ufak bir acıda hemen ağlardı. Çıtkırıldımdı.
''Seni ne alaka ediyor acaba?'' Abartılı bir şekilde gözlerini devirdi.
''Sarhoş halde arkadaşlarındasın öyle mi Sevim? Ben öldürmeyeyim de kim öldürsün seni Sevim? Neden bunu yapıyorsun sen Sevim? Sevim, sen beni hiç mi sevmedin? He Sevim, söyle, sarhoşlar yalan söylemezmiş. Hadi Sevim, söyle güzelim...'' Osman Bey büyük bir öfke içinde olmasına rağmen çok sakin bir şekilde konuşuyordu. O da buna şaşırmıştı.
''Şimdi,'' diye başladı Sevim Hanım. ''ben seni çok sevdim. Öyle ki canımı bile feda edebilirdim senin için. Ama artık yoruldum.'' Gözleri dolmaya başlamıştı. ''Hem sevgimden hem de bu fedakarlıklardan. İçip içip eve geliyorsun, ortalıklarda sızıp kalıyorsun, Saye de çok yoruldu ben de. Artık dur be adam... Başkalarını da düşün artık. Bizi de düşün. Sevdiğime de pişman ettin evlendiğime de.'' Durdu, ani bir gazla devam etti. ''Boşanıyorum senden!''
Osman Bey buz kesmişti. ''Hayır,'' dedi. ''Hayır, yalvarıyorum hayır! Özür dilerim, bir daha asla içmeyeceğim. Söz veriyorum! Özür dilerim!''
Sevim Hanımın öfkesi hemencecik geçti ve direkt kendini Osman Bey'in kollarına attı.
Osman Bey sözünü tuttu mu? derseniz, tabii ki hayır.
***3 Yıl Sonra***Annemin ölümünün üzerinden üç yıl geçmişti.
Babamın katil olmasından beri üç yıl geçmişti.
Yapayalnız kalmamın, annemin fotoğraflarına bakıp bakıp ağlamamın üzerinden üç yıl geçmişti.
Koskoca üç yıl...
Ama artık alışmıştım. Artık canımı çok fazla yakmıyordu. Artık kalbim eskisi kadar kırılmıyordu. Artık eskisi kadar yalnız değildim. Yeni dostlar edinmiştim; Kitaplar, -tabiri caizse kurgusal karakterler- sokaktaki kediler, şarkılar, Azra, Melike, ve diğer arkadaşlarım...
Ve şimdiyse okuldan çıkmış, Azra ve Melike ile otobüs durağına doğru ilerliyordum.
Haftaya hem annemin ölüm yıl dönümü, hem de benim ilk yarışmamın olacağı tarihti. Ne yarışması mı? Artistik buz pateni. Ben 7 yaşımdan beri artistik buz pateni yapıyorum. İlk başlarda hobi olarak yapsam da, birkaç yıl sonra artık bu benim için tutku haline geldi. Ne zaman kendimi kötü hissetsem oraya gider, tüm duygularımı dans hareketleriyle boşaltırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHLARIN AĞZINDAN
ParanormalAcılarından hayat bulan ana karakterimiz Saye, genç yaşta ailesinin dağılmasına şahit olur. Ancak annesinin ruhu onu korumaya yemin eder ve Saye, babası tarafından devamlı öldürülmeye ve zarar görmeye çalışılmaktadır. Peki, Saye tüm bunlara rağmen a...