*** Saye'nin anlatımıyla ***
Tam 91 saat 23 dakikadır bu harabe odanın içinde duruyordum. Bana verdikleri sadece bir dilim beyaz ekmek ve biraz suydu. Ölmek üzereydim. Ama sıkıntıdan veya yalnızlıktan değil, ümitsizlikten, korkudan ve öfkeden. Memoria burada, yanımdaydı lakin onun bile beni kurtarmaya gücü yetmiyordu. Umutsuzdum. Bazen bir adam yanıma gelip dalga geçercesine hal hatır soruyor, bana ekmek verip gidiyordu.
***
Burada oluşumun 94 saat 44'üncü dakikasını kutlarken (!) sonunda başka bir adam içeri girdi. Kolumu tuttuğu gibi beni odadan dışarı sürükledi. Ben debelendikçe kolumu daha sıkı tutuyor, resmen kangren olmama neden oluyordu. Beni daha büyük bir odaya atıp kapıyı üstüme kapattı. Ben tekrar yere oturdum, öyle beklemeye başladım. Çok geçmeden içeri başka bir adam girdi. Esmer, dev gibi ve bakışları oldukça sertti. İster istemez ürperdim ve ayağa kalktım. Sırtımı yaslama gereği duyduğumdan da sırtım duvara dayalıydı.
Adam korkunç şekilde üzerime yürümeye başladı. Çakısını cebinden çıkartıp boğazıma dayadı. Tok ve kalın sesiyle bana bir şeyler söylüyordu ancak kulağım uğuldadığından duymakta güçlük çekiyordum.
Adam anlattıkça daha çok kendime gelmeye başladım. Sol yanağımda büyük bir acı ve burnumdan sızan kanı hissettiğimde de tam olarak kendime gelebilmiştim.
Bana tokat atmıştı. Başım sağa doğru düştüğü gibi gözümden de bir damla yaş düştü. Hayır, ağlamayacaktım. Canım yanıyor olabilirdi ama güçlü olmalıydım.
Sersemlemiş bir şekilde gözlerimi kapattığımda boğazımda bir çift el hissettim. Sersemlemiş olmam onu sinirlendirmişti. Gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm şey adamın alnındaki damarın gözle görülecek kadar belirginleşmesiydi. Gözlerim yaşarmaya başladığında ve artık iyice nefessiz kaldığımda ellerimi adamı itmek için kaldırdım ama onun yanında çok güçsüz kaldığımdan milim kıpırdamadı.
Gözlerimin karardığını hissettiğimde belki son kez etrafıma baktım. Son gördüğüm şey adamın bir küfür savurarak sağa doğru ittirilmesiydi. Sanırım Memoria yapıyordu.
*** Yiğit'in Anlatımıyla ***
Yine kabuslarla dolu bir geceye uyandığımda resmen kafayı yiyecektim. Saye hâlâ ortalıklarda yoktu ve işin kötü yanı, onu üç gece boyunca kabuslarımda görüyordum. Her gün yaptığım gibi sadece dört saatlik uykumdan uyandığım gibi hemen üstümü değiştirip ofise indim. Kahvaltı vakti gelene kadar yine Saye'yi arayacaktım.
Belki bininci kez tekrardan Saye'nin telefonundan sinyal olup olmadığına baktım. Hâlâ hiçbir sinyal yoktu. Bilgisayarda biraz daha oyalandıktan sonra yemekhaneye girdim.
Diğer eğitmenlerin yanına canım sıkkın vaziyette oturdum. Saye'nin ana eğitmeni Alara da bu dört gündür elinden gelen her şeyi yapıyor, ancak bir türlü bulamıyordu. Çatalımla tabağımdaki salatalıklardan birini ağzıma atarken etrafıma bakındım. Saye'nin grubu dağılmış vaziyetteydi. Onları anlıyordum. Nehir ve Yaman'ın gözleri uykusuzluktan ve ağlamaktan kıpkırmızı olmuş, Alp ve Aslı sessizliğe gömülmüştü. Ezel ise Saye kaybolduğundan beri ortalıklarda yoktu. Muhtemelen odasına çekilmiş bir çözüm yolu arıyor ya da yas tutuyordu.
''Saye'den hâlâ haber yok, değil mi?'' İmge'nin sorusuyla bir an irkildim. Dalmıştım.
''Yok.'' Net, kısa ama yaralayıcı cevabım bir kez daha sessizliğin kapısını açmıştı.
Yemek boyunca sessizdik. Yemekten sonraki iki saatim Saye ileydi. Dersim boş olduğundan fitness alanına doğru ilerledim. İyi bir egzersiz beni kendime getirebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHLARIN AĞZINDAN
ParanormalAcılarından hayat bulan ana karakterimiz Saye, genç yaşta ailesinin dağılmasına şahit olur. Ancak annesinin ruhu onu korumaya yemin eder ve Saye, babası tarafından devamlı öldürülmeye ve zarar görmeye çalışılmaktadır. Peki, Saye tüm bunlara rağmen a...