Kabuslarla dolu bir geceden uyandığımda hücre gibi bir yerdeydim. Her bir yanım ağrıyordu ve karnımda keskin bir sancı vardı. Sanırım bunun nedeni yerde uyumuş olmamdı. Etrafıma bakındım. Beni beton duvarların olduğu bir odaya hapsetmişlerdi. İçeriye küçük pencereden az da olsa gün ışığı giriyordu. Pencerenin karşısındaki duvarda demirden bir kapı vardı ve çok da sağlam görünüyordu. Sol tarafımda oldukça rahatsız görünen bir yatak vardı ve buna rağmen beni resmen yere atmışlardı. Ağrıyan vücuduma rağmen zorlukla ayağa kalkıp kapıyı yumruklamaya başladım. Bir yandan da bağırmaya...
''Hey, açın şu kapıyı! Kahretsin, neredeyim ben? Biriniz bana cevap verebilir mi? Hey, orada kimse var mı?''
Kapıyı on dakika boyunca aralıksız yumruklayınca ağrıyan bedenim sanki mümkünmüş gibi daha fazla ağrımaya başladı. Dizlerimin üzerine düştüm ve tekrar ağlamaya başladım. Hıçkırıklarımın ardı arkası kesilmezken kapı büyük bir gürültüyle açıldı. İçeriye iri yarı iki adam girdi. Beni kollarımdan tutup başka bir mekana götürdüler. Burası çok daha genişti. Etrafta konteyner kutular vardı ve burası da pencereden sızan minik günışığı dışında oldukça karanlıktı. Ben etrafa korkuyla bakarken beni bir sandalyeye bağladılar. Adım sesi uzaklaştı. Kahretsin, Memoria neredeydi?
Yaklaşık on dakika sonra adım sesleri duymamla başımı kaldırdım. Sanırım birkaç kişi bana doğru geliyordu. Işıklar bir anda açıldı. Gözüm kamaşırken gözlerimi beni kaçıran kişilere bakmak için zorladım. Biri kadın, ikisi erkek. Erkeklerden biri sarışın ve uzun saçlı, diğeri esmer ve asker tıraşı saçları vardı. Kadın oldukça bakımlı görünüyordu. Bileklerine kadar uzanan ve vücudunu saran siyah bir elbise, ayaklarına siyah babetler giymişti. Bakışlarında kararlı ve küçümseyici bir ifade vardı. Üçü de yanıma iyice yaklaştı.
"Merhaba tatlım, adın neydi?" Sahte bir tatlılıkla konuşuyordu. Ama hayır, ona cevap verecek değildim.
"Adın neydi tatlım?" Sorusunu yineledi. Cevap vermedim.
"Bak, korkmuş olabilirsin. Seni anlıyorum ancak sorduğum sorulara cevap vermezsen biraz canın yanacak." Yanındaki iki adam alaycı şekilde güldü.
Başımı iki yana salladım. "Hayır, sizinle hiçbir şey konuşmayacağım. Allah aşkına, neredeyim ben? Siz kimsiniz? Ne istiyorsunuz benden?!" Son kısmı bağırarak söyleyince adamların kaşları çatıldı.
"Öncelikle Sayeciğim, amacımız şuanlık sana zarar vermek değil. Senin hakkında elimizde kanıtlar da olduğu bazı bilgiler var ve bunlar bize para kazandıracak. Biz sadece para istiyoruz, fazlası değil."
Ben ona adımı söylememiştim. Bana sormasına rağmen zaten adımı biliyordu. Benim hakkımdaki bazı bilgiler... Onlar neydi? Memoria olabilir miydi?
Ben bu düşünceler boğuşurken Kadın tekrar söze başladı.
"Şimdi, eğer hemen şimdi ruhunu buraya getirmezsen hiçte hoş şeyler olmayacak."
Var gücümle Memoria'ya bağırdım, Gelmedi. Tekrar bağırdım, Gelmedi. Tekrar bağırdım, yine gelmedi...
Tam tekrar bağırmak için ağzımı açmıştım ki yüzüme inen tokatla kafam sola düştü. Sağ tarafımda inanılmaz bir acı vardı ve kulağım uğulduyordu. Burnumdan gelen ıslaklıkla elimi burnuma götürdüm. Burnum kanıyordu. Kadına doğru bakmaya çalıştım. Bana nefret dolu gözlerle bakıyor bir yandan da adamlara bir şeyler söylüyordu. Çok geçmeden adamlar yanıma geldi, kollarımı kavrayarak beni geldiğim yöne tekrar götürdüler. Daha önce geldiğim bu odanın kapısını açtıkları gibi beni resmen yere fırlattılar. Bir yandan da bir şeyler söylüyorlardı ancak ben hala daha olayları sindirebilmiş değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHLARIN AĞZINDAN
ParanormalAcılarından hayat bulan ana karakterimiz Saye, genç yaşta ailesinin dağılmasına şahit olur. Ancak annesinin ruhu onu korumaya yemin eder ve Saye, babası tarafından devamlı öldürülmeye ve zarar görmeye çalışılmaktadır. Peki, Saye tüm bunlara rağmen a...