•Prolog•

54 7 0
                                    

2 Kasım, 1998

"Senden nefret ediyorum" dedi çocuk tiksintiyle yüzünü buruşturarak. Beşiğinde masumca uyuyan bebeğin küçük battaniyesini üstünden çekti. Yüzünde sinsi bir gülümseme oluştu.

"Biliyor musun sen doğduğundan beri annem geceleri gelip üstümü örtmüyor artık!" diye yakınmaya başladı. Nefreti, bakışlarına da yansımaya başlamıştı. Derin mavi gözlerinin arkasında kıskançlık yatıyordu.

Gözlerine dolan yaşları silerek konuşmaya devam etti. "Annemle babam bir kardeşin olacak dediğinde benim gibi olacağını sanmıştım. Oysa sen daha konuşamıyorsun bile. Annemler sürekli seninle ilgileniyorlar. Geceleri ağladığında gelip seni sonsuza dek susturmak istiyorum ama odana girdiğimde annem başında oluyor ve bana sana baktığı gibi bakmıyor artık. Benimle ilgilenmesi için geçen gece bende ağladım, bilerek dizimi çarptım masaya. Ama odama gelip susmamı ve seni uyandıracağımı söyledi. Keşke hiç doğmasaydın. Zaten uyumaktan ve ağlamaktan başka hiçbir şeye yaramıyorsun. Bu evde fazlalıksın" dedi ve sonra beşikteki küçük yastığı aldı. Ağlamıyordu artık, güçlü olmalıydı. Babası hep "Büyümek, bir erkek olmak istiyorsan ağlamamalısın, her zaman güçlü durmalısın, çünkü doğanın kanunu budur; kadınlar ağlar ve erkeklere sığınırlar, eğer erkekler ağlarsa kızdan bir farkımız kalmaz" derdi. İşte şimdi o da kendini daha olgun hissediyordu. Bebeğin küçük yüzüne baktı. Sonra küçük bedenine. Bir an için ona ilk defa bu kadar masum göründü. Savunmasızdı, ve ilk defa ağlamıyordu. Belki, dedi kendi kendine,ağlamazsa onu sevebilirim. Ama bu doğru değildi, onun ölmesini ve annesinin geceleri odasına gelip üstünü örtmesini, sadece onunla ilgilenmesini istiyordu. Bu yüzden yaşamamalıydı. Yastığı onun küçük yüzüne yaklaştırdı ve öylece kalakaldı. Annesi onu odanın kapısından izliyordu. Gözlerinde yorgunluk ve hüzün vardı. Çocuk hemen yastığı yerine koydu ve mahçup bir ifadeyle yüzünü eğdi. Annesi ve babasının uyuduğunu sanıyordu. Onun ne kadar zamandır orda durduğunu merak etti.

"O hasta anne. Konuşamıyor, yürüyemiyor ve o çok küçük. Sadece ağlıyor. Siz bana kardeşin seninle oyun oynayacak demiştiniz ama uyumaktan başka birşey yapmıyor. Seni çok yoruyor. Bende-" konuşmasını tamamlayamadan annesi araya girdi.

"Sende onun ölmesini istedin, öyle mi?" diye sordu. Sesinde kızgınlık yoktu, tam aksine çok sakindi. Oğlunun yanına gelip dizlerinin üstüne çöktü ve ellerini tuttu. Küçük çocuk yüzü kızarmış bir şekilde annesine baktı. Hiçbir şey söyleyemedi.

Annesi ona sevgiyle bakıyordu. "Doğduğunda sende aynı kardeşin gibiydin. Ondan daha küçüktün hatta. Geceleri o kadar çok ağlıyordun ki her gece, uyumadan senin başında bekliyordum. Çok fazla yemekte yemiyordun. Açlıktan öleceğinden korkup geceleri ağlamıştım. Seni gözümün önünden bir dakika bile ayırmıyordum. Çünkü sen benim herşeyimdin, ilk göz ağrımdın. Halâ da öylesin. Ama artık kocaman adam oldun. Herşeyi anlayabilecek yaşa geldin. İnsanlar böyle doğarlar ve git gide büyürler. Ben de dahil hepimiz kardeşin gibi küçücüktük ama hepimiz büyüdük değil mi? O daha bebek ve yemek yemesi, banyo yapması ve yürümesi için bize ihtiyacı var. Eğer babanla ben bir gün çok uzaklara gitmek zorunda kalırsak, kardeşine sen bakacaksın. Her zaman onun yanında olacaksın ve onu herkesten koruyacaksın. Çünkü birbirinize muhtaçsınız. Sana kardeş yapmamızın en önemli nedeni bu. Bizim olmadığımız zamanlarda yanlız olmayacaksın. Sen onun abisisin, bana şimdi söz ver, ondan asla kopmayacaksın tamam mı?"

Çocuk yaptığının ne kadar yanlış olduğunu anlamıştı. Artık kardeşini çok seviyordu, onu hiç bırakmayacaktı.

"Söz, söz veriyorum" dedi ve annesinin boynuna atladı.

xxxxxxxxxxxx

Küçük çocuk gördüğü kabusla aniden uyandı. Etrafını duman kaplamıştı. Öksürmeye başladı ve hemen yatağından atladı. Penceresinden dışarıya baktığında bir tane adamın, evlerinin bahçesinden çıktığını gördü. Yüzünü karanlıktan seçemiyordu ama ay ışığının yüzüne yansımasıyla boynundaki o iğrenç yara izini gördü. Ne olduğunu anlayamadan kardeşinin ağlamasını duydu. Odasının kapısını açtığında koridorunda dumanla kaplı olduğunu gördü. Nefes almakta zorlanmaya başlamıştı. Korkudan ne yapacağını bilemedi. Anne ve babasının odasına, koridorun ucuna doğru koşmaya başladı. Odanın kapısını açtığında babasının yerde yattığını ve annesinin de onu uyandırmaya çalıştığını gördü. Babasının karnında kırmızı bir leke vardı. Küçük çocuk annesine seslendi. Annesi onu fark ettiğinde, öksürerek ayağa kalktı ve oğlunu yanına gitti. Kadın dağılmıştı ama güçlü görünmeye çalıştı. Oğlunun küçük ellerini tutup "Savaş, hemen kardeşini al ve evden çık" dedi güçlükle. Savaş korkuyla annesine bakıyordu. Gitmek istemiyordu.

"Ama, siz-" diye konuşmaya başlarken annesi onun sözünü kesti.

"Ben babanı alıp geleceğim oğlum. Hemen kardeşini al ve çık" dedi. Savaş başını iki yana sallıyordu. Kadın daha fazla dayanamadı ve hıçkırıklarının arasında "Dediğimi yap Savaş, bana verdiğin sözü tut. Kardeşini hiç bırakma, her zaman onun yanında ol. Seni...sizi çok seviyorum" diye bağırdı.

"Savaş verdiği sözü hatırladı ve son kez annesine bakarak "Sen de bana söz ver geri geleceksiniz" dedi. Annesi kurtulamayacaklarını biliyordu ama son kez hayatındaki en muhteşem şeye, oğluna baktı ve " söz" dedi sadece dudaklarını kıpurdatarak. Savaş beklediği cevabı alıp kardeşinin odasına koştu. Herşeyden habersiz olan küçük bebek halâ uyuyordu. Onu kucağına alıp odadan çıktı ve duvara tutunarak merdivenlden inmeye başladı. O sırada tavandan düşen tahta parçası Savaş'ın yüzünü sıyırdı. Neyse ki kardeşini koruyabilmişti. Yüzündeki acıyı umursamadan evden çıktı. Öksürerek koşmaya başladı ve alevler içinde kalmaya başlamış evden kendini dışarı attı. Çok geçmeden itfaiye aracı geldi ve komşuları da dışarıya çıkmaya başladı. Savaş, o kadar kalabalığın arasında kendini çok yanlız hissediyordu. Annesi ona söz vermişti, gelecekti. Ama gelmedi. Alevler evin her yerini sardı ve itfaiyeciler alevleri söndürdükten sonra evden kimse çıkmadı. Herkes ondan bakışlarını kaçırıyordu. Savaş anlamıştı, gelmeyeceklerdi. Kardeşini, tanımadığı bir kadının kucağından aldı va onu göğsüne yasladı. "Artık sadece ikimiz kaldık kardeşim, senden asla vazgeçmeyeceğim" dedi ve gecenin karanlığında kül olmuş evlerine baktı. Annesinin haklı olduğuna üzüldü.

"Birbirinize muhtaç olacaksınız" demişti ve şimdi ailesinden kalan tek kişi kardeşiydi.

Ay Tutulması #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin