*Multimedya'da Doruk ve Dolunay var*
*DOLUNAY*
Eve geldiğimde ne yapacağımı bilemez haldeydim. Evde ne ablam, ne de teyzem vardı. İkisine de telefonla ulaşmaya çalışmıştım ama büyük ihtimalle telefonlarını kapatmışlardı. Ablam benim idolümdü, bu hayatta olmak istediğim tek kişiydi. Ama bazen çok başına buyruk davranırdı, ansızın ortadan kaybolur, bir hafta sonrada ortaya çıkabilirdi. Dengesiz davranışları beni korkutuyordu.
Mutlu hissetmeliydim. Üniversiteye başlayacaktım, başımı sokabilecek bir evim, yanımda teyzem ve ablam vardı ama hissedemiyordum. Ailemin, evimin eksikliğini her hücremde hissediyordum. Acı veriyordu bana. Evde oturmak bana iyi gelmiyordu. En azından İzmir'de deniz kenarına gider bir-iki saat koşar kendime gelirdim. Ama burada hiçbir yeri bilmiyordum. Belki de keşfetmeye başlamalıydım.
Olmayan cesaretimle siyah taytımı ve beyaz atletimi giyip spor ayakkabılarım ve kulaklığımı alarak dışarı çıktım. Havalar gerçekten de serinlemeye başlamıştı. Üşüyen kollarımı ellerimle ısıtmaya çalıştım. Kulaklığımı takarak son ses müzik açtım ve yokuştan inmek yerine düz yoldan gitmeyi tercih ettim. Sokaklar kalabalıklaşmaya ve ışıklanmaya başladıkça kendimi daha rahat hissettim.
Büyük bir meydanın ortasında kalabalık bir grubun çember oluşturup bağırdığını görünce ister istemez ayaklarım oraya yönlendi. Kendimde sevmediğim özelliklerden biri de meraklı olmamdı ve buna engel olamıyordum. İnsanları iterek öne geçmeye ve ortada ne olduğunu görmeye çalıştım. Ve gördüğümde ise keşke yürümeye devam etseydim dedim. Gördüğüm manzara anlamadığım bir şekilde hoşuma gitmedi.
Daha bu sabah tanıştığım ama birkaç kez karşılaştığım Doruk denen çocuk dün sabah üstüme yürüyen sarışın çocukla kavga ediyordu. Onları izleyen herkeste iğrenç bir şekilde tezahürat yapıyordu. Bunu izlemekten zevk alıyorlardı, bazıları da bunu kameraya alıyordu. Doruk'un kaşı ve dudağı patlamıştı ve oluk oluk kan akıyordu ama sarışın çocuktan daha iyi durumdaydı. Onun yüzü kanlar içindeydi ama hiç pes etmeyecek gibi görünüyordu. Korku dolu gözlerle olan biteni izliyordum. Bir yandan da yanımdakiler "Ucube, Ucube!" diye bağırıyorlardı. Kime dediklerini anlayamamıştım ta ki sarışın çocuk Doruk'a çelme takıp onu yere düşürene kadar. "Geber Ucube!" diye bağırarak onu tekmelemeye başladı. Doruk kollarıyla yüzünü korumaya çalışıyordu ama kalkacak gücü kalmamıştı. Onu öldürecekti. Yanımdakilere dönüp "Yardım edin!" diye bağırdım. İçlerinden sadece biri cevap verdi o da "Onu burada istemiyoruz!" dedi. Ona neden böyle davrandıklarını çözememiştim ama birinin ölmesine izin veremezdim.
Kendimi ileri atıp tüm gücümle sarışın çocuğu insanların üstüne ittim. Ne olduğunu anlamamış bir şekilde afalladı. Kendine geldiğinde kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakıyordu. Tanımayacağını düşünüyordum ama sinsice sırıtmaya başlayınca hatırladığını anladım. Hızlı bir şekilde önüme gelip saçlarımın diplerinden tuttu. Büyük mavi gözlerini yakınıma getirip ağzını kulağıma yaklaştırdı. "Belaya bulaşmayı seviyorsun, güzelim" dedi sadece benim duyabileceğim şekilde fısıldayarak. Pis nefesini tüm vücudumda hissetmiştim. Saç diplerimi tutuyordu ama çekmiyordu. Çekerse yaşamaya bilirdim. "Bırak beni" diye tısladım yüzüne. Kahkaha atarak "Madem çok istiyorsun, bırakıyorum" dedikten sonra saçlarımdan hızlı bir şekilde çekip Doruk'un yanına attı. Her şey çok çabuk olmuştu. Acıyı hissetmem zaman almıştı. Yerden doğrulup etrafıma baktığımda herkesin gülerek bizi izlediğini gördüm. Sanki dizi çeviriyorduk. Doruk'a baktığımda yüzünün aynı sarışın çocuk gibi kanlar içinde kaldığını gördüm. Gözleri yarı açık gibiydi, kalkmaya gücü kalmamıştı.
Etraftaki herkes "Bitir işini!" diye bağırmaya başlayınca ilk birkaç saniye benim için dediklerini sandım ama çocuk kanlı dişleriyle sırıtarak Doruk'a doğru hamle yapınca refleks olarak kendimi onun üstüne siper ettim. Karnıma yediğim tekmeyle on saniye boyunca nefesim kesildi. Gözlerim kararmaya başlayınca kendimi Doruk'un bacaklarının üstüne bıraktım. Daha önce hiç dayak yememiştim ki. Bıçak saplanması gibiydi sanki, ama hiç bıçaklanmamıştım ki. Karnımı açmışlar gibi hissediyordum, acı ve yanma hissediyordum. Dizlerimi karnıma çekerek kıvranmaya başladım. Ama ağlamadım. İlk defa duygusal davranmadım. Beş dakika kadar gözlerimi açamamıştım, neyle karşılaşacağımı bilemiyordum. Korkuyordum ama gözlerimi araladığımda kimsenin olmadığını gördüm. Sadece ben ve Doruk vardık. Yanımızdan gelip geçen insanlar bizi görmüyormuş gibiydiler. Ben zaten görünmezdim, kalabalığın içinde kimseydim. Ama bu insanlar duyarlı değillerdi. İstanbul sandığımdan daha kötü bir yerdi. Hayal ettiğim yer böyle değildi.
"İyi misin?" Güçsüz bir fısıltı duyunca yavaş bir şekilde doğrulup ona baktım. Gözlerini hafifçe aralamış kalkmaya çalışıyordu. "Ben iyiyim, asıl sen iyi misin?" diye sordum. Kelimeler ağzımdan çıkarken zorlanmıştım. Bu nasıl bir tekmeydi?
Sırtını doğrultup yanıma geldiğinde ağzındaki kanı yere tükürüp bana döndü. Bu sefer bakışları beni korkutmuyordu. Soğuk değildi, bir arkadaşıma bakıyormuşum gibi hissetmiştim.
"Bana yalan söyleme" dedi gözlerimin içine bakarak. "Yalan değil, iyiyim" dedim bakışlarımı kaçırarak. Kısık bir şekilde güldüğünü duyunca hemen ona baktım. "Az önce karnına tekme yiyen sen değil miydin?" diye sordu sırıtarak. Az önce tekme yemiştim evet, acı içindeydim ve sefil haldeydim ama bir gülüş insana herşeyi unutturabilir miydi? Bu mümkün müydü? Sert görünümlü bu çocuğun arkasında gizlenen masum çocuk, gülünce mi ortaya çıkıyordu? O zaman her saniye gülmesini isteyebilirdim. Hülyalı bir şekilde onu izlerken bakışlarımdan utanıp kafasını eğdi. Sonra yerden destek alarak ayağa kalktı. Bir an için çekip gideceğini düşünmüştüm ama kanlı elini bana uzattığında kendimi buzlu suya girmiş gibi hissettim.
Derin bir nefes almaya çalışıp, karnımı tutarak elini tuttum. Sıcacık kan umrumda bile olmamıştı. Ayağa kalkıp kendimizi bilmez halde yürümeye başladık. İnsanların bakışlarını üstümde hissedebiliyordum. Ama acıyan bakışlar değillerdi, tiksiniyormuş gibiydiler. Ama neyden?
El ele tutuşarak bir parka geldiğimizde Doruk elimi bıraktı. Boş kalan kanlı elime bakıp umutsuzca banka oturdum. Onun ayakta dikildiğini görünce "Otursana" dedim yanımı göstererek. Gözlerini ani bir hızla çevirdiğinde yine o çocukla karşılaştım. Hiç tanımadığım biriyle. Bir insan zaten tanımadığı birini nasıl tanımıyormuş gibi hissedebilirdi ki zaten? "Sen biraz dinlen, sonra evine bırakırım" dedi soğuk bir şekilde. Kaşlarım çatılır gibi olmuştu. "Ben korkmuyorum, kendim gidebilirim" dedim üstüne basa basa. "Korkup korkmamanla ilgilenmiyorum" dedi kelimeleri vurgulayarak. İçimdeki öfke kabarmaya başlamıştı. Sesimi çıkarmamaya çalıştım ama anlam veremediğim şeyler vardı. "En azından teşekkür edebilirdin" diye mırıldandım. Gözlerini bana çevirdiğinde içindeki ateşi görür gibi oldum. "Ne için teşekkür etmeliyim? Ah beni kurtardın, kahramanım! Bunu mu dememi bekliyorsun. Daha çok beklersin o zaman" dedi sert bir şekilde. Hızla yerimden kalktığımda karnımdaki acı tekrar ortaya çıktı. "Tabi siz erkekler çok gururlusunuz değil mi?" diye bağırdım. Birkaç adım atıp bana yaklaştığında geri adım attım. "Bunun gururla bir alakası yok. Sen cesur olduğunu falan mı sanıyorsun ha? Orada seni gözlerini kırpmadan öldürebilirlerdi. Kimsede buna karşı çıkmazdı. Senin yaptığın aptallıktan başka bir şey değildi" dediğinde yaptığım hatanın farkına varıp başımı öne eğdim. "Özür dilerim, hata yaptım" dedim mırıldanarak. Sonra başımı kaldırıp gözlerinin içine baktım. "Sana yardım etmeye çalışarak hata yaptım" deyip yanından geçtim. Hızlı bir şekilde yürümeye çalıştım ama yürüyemiyordum. Evimin nerede olduğunu bile bilmiyordum. Aklımdaki tek şey buradan gitmekti. Siz insanlara yardım etmeye çalışırdınız ama onlar bunu anlayamazdı. Sadece tek bir bakış açısından bakarlardı. Ben aptaldım evet. Aptalın önde gideniydim.
Elimin üstünde bir şey hissettiğimde irkilerek yanıma döndüm. Doruk yanıma gelmiş elimi tutmaya çalışıyordu. "Demek ortadaki tek aptalın sen olduğunun farkına vardın" dedim sert bir şekilde. Kaşlarını havaya kaldırarak "Hayır, halâ aptalsın" dedi ve beni yürümeye zorladı. Yokuşlardan çıkmak beni zorluyordu ama Doruk'un beni çekerek yürümesi daha da acı çekmeme neden oluyordu. Olduğum yerde duraksayıp "Ben kendim yürüyebilirim, kaçırmazlar beni korkma" dedim alayla. Elimi birden bırakınca bu seferde boş kaldığına üzüldüm ama belli etmedim. "Hadi o zaman" dedi. Yoldaki kaldırımlardan birine gidip yavaşça oturdum. "Ben yoruldum, sen devam edebilirsin" dedim gözlerine bakmadan. Yanıma oturduğunu hissetmiştim. "Seni tek başına bırakayımda bir daha kaybol" dedi. İlk önce bu dediğine güldüm ama sonra kaşlarımı çatarak ona baktım. O gün, kaybolduğum gün, kavga ettiği sarışın çocuk önümü kestiğinde hiçbir şey yapmadan bizi izleyen Doruk'tu. Hatırlamıştım. "Sanki kaybolduğumda bana yardım etmiştin" dedim kızgın bir şekilde. Boş bir şekilde yüzüme baktı. Tek görmek istediğim şey mavi gözleriydi ama yüzündeki kan dikkatimi dağıtıyordu. Temiz elimle yüzüne uzanıp bir gözündeki kanları yavaşça temizledim. Bileğimden tutup yavaşça geri bıraktı. Ne yaptığımı anlamamış gibi bana bakıyordu.
"Sana yardım etseydim, her zor durumda kaldığında yardıma muhtaç olurdun" dedi sakin bir şekilde. "Ben zaten yardıma muhtacım" dedim yere odaklanarak. "O zaman desene, aynıyız" dedi. Gülümseyerek ona baktım. Aramız yumuşamışken bir şeyler öğrenebilirdim belki. "Neden kavga ediyordunuz?" diye sordum. Bakışlarını kaçırıp "Her zamanki halimiz. Yeni bir şey değil" dedi. Siyah tişörtüyle yüzünü temizlemeye başladı. "Şimdi tekrar banyo yapmam gerekecek" dedi çarpık bir şekilde gülümseyerek. "Şampuan çok güzelmiş bu arada" diye ekledi. Gözlerimi devirerek "Öyledir" dedim.
Birkaç dakika daha sessizce oturduktan sonra yürümeye devam ettik. Onun koluna tutunarak yürümeye çalışmıştım. Beni apartmanımızın önüne kadar getirdiğinde ona nasıl teşekkür edeceğimi düşünüyordum. Kararımı etmemekte buldum, o da bana etmemişti. Birbirimizin gözlerinin içine bakıyorduk sadece. Kim pes edecek gibi bir şeydi. Hiçbir şey demeden gitmeye kalkışınca bileğinden tutup onu durdurdum. "Senden neden bu kadar nefret ediyorlar?" diye sordum. Kavga sırasında onu iatemediklerini söylemişlerdi.
Boş bir şekilde bakıp "Çünkü ben ruh hastasıyım" dedi sonra ruhsuz bir şekilde gülümsedi. "Her ne kadar sinir bozucu olsanda benim gibisin. Bizim gibileri kimse sevmez.Birbirimizden başka"dedim gülümseyerek. Gözlerinin içinin güldüğünü görüyordum, dışarıdan öyle gözükmesede. Arkasını dönüp yalpalayarak yürümeye başladı. İşte şimdi daha mutluydum. Kendim gibi yanlız ve sevilmeyen birini bulmuştum. Artık bir arkadaşım vardı...
Merhabalar uzun bir aradan sonra geri geldik ama üzülerek söylüyoruz beklediğimiz şeyler olmadı oysa ki çok güzel bir kurgumuz ve karakterlerimiz vardı. Ve en önemlisi bir anda oturup konuyu belirlemedik, aylarca düşündük. Daha çok yeniyiz elbette ama beklenen ilgiyi göremedik. Belki bu son bölüm olur, belki de okuyan birkaç kişi hatırına devam ederiz. Biz yine de vote'layan ve yorum yapanlara çok teşekkür ediyoruz. Siz yanımızda oldunuz, harikasınız. Sevgilerle;
-çilek&böğürtlen
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Tutulması #Wattys2015
Romance"Tesadüf bir başlangıçtır, finali sen oynarsın perdeyi kader kapatır." Dolunay; yalanların, sırların, ihanetlerin olmadığı, kötülerin onun masumluğunun farkına varmadığı kendi küçük dünyasında sessiz bir şekilde yaşıyordu.. Hayat ona her zaman...