(ŞİMDİKİ ZAMAN)
Bu kadın beni bağladığı yerden çıkarmıyor ve günden güne deliriyorum. Bakın burada açlık ve susuzluktan ölmekten değil, delirmekten korkuyorum. Zaten açlığa alıştım ama migren de olunca susuzluk hiç iyi olmuyor ya. En azından bağışıklık kazanıyorum.
Hava dışarıda eksi kaç derece bilmiyorum ama cidden burası soğuk. Bayağı bir soğuk. İyi ki sweatshirt giyiyorum.Ona rağmen donuyorum ama en azından bağışıklık kazanıyorum... (Kendini böyle kandırmaya devam et Jihoon.)
Telefonuma uzanabilirsem annemin psikoloğunu arayabilirdim ama Einstein mübarek delirmişken bile benim ne yapabileceğimi biliyor.
Derin bir nefes aldım."Anne çıkar beni buradan!" Diye bağırdım ama yukarıdan ses gelmiyordu.
"Anne!" Kahretsin.
"Anne!" Son gücümle bağırmaya çalıştım, aşırı korkmaya başlamıştım.
Normalde bana cevap verirdi. Yani işi olmadığı zamanlar cevap verirdi ve tek işi de intihar etmekti. Onu kaç kez geri döndürmüştüm, kaç kez yapmamasını söylemiştim, kaç kez ölmeyi hak etmediğini hak etmiştim ama hiçbir zaman beni dinlememişti.
Korkuyordum, deli gibi korkuyordum. Ne yapacağımı bilmez bir haldeydim ve buradan çıkamıyordum. O ve saçma sapan zincirleri...
Daha çok bağırarak anneme ulaşmaya çalıştım. Çıkmayı denedim, ellerimi, bileklerimi bu ızdıraptan, bu zincirden çıkarmak istedim. Gözlerimden neredeyse yaş akacaktı ama ne için ağlayacağımı bile bilmiyordum. Acıdan mı, korkudan mı...
Zincirlerden oldum olası nefret etmişimdir. Oldum olası... Zincirler soğuk, kötü şekilli, genellikle çok temiz olmayan, ellerimizi acıtan kötü ve ağır, ipin demir haliydi. Nefret ediyordum zincirlerden. İnsanlar ise zincirlere bayılıyor, bir de bunların küçüklerinden boyunlarına takıyorlardı. Buna "moda" diyorlardı ama bence çok gereksiz ve saçmaydı, boynuna bir demir takmak. Milletin para vererek aldığı zincirlerden bile nefret ettiriyordu hayat insanı.
"Anne!" Diye bağırdım bir kez daha. Boğazım yırtılacakmış gibi hissediyordum.
Ve yine duymadı, kahretsin ki duymadı. Ya intihar ettiyse?
"Anne!" Gözümden yaş akmasını engellemeliyim, Tanrım.
Zincirlerden zorla kurtulup son hız koşarak annemin yanına gittim.
Tam zamanında Jihoon.
"Neden geldin?"
"Anne bunu yapamazsın! Geç otur şuraya, psikoğunu arayacağım." Diye bağırıp koltuğa ittim onu. Telefonumu alıp Psikolog Maria hanımı aradım.
"Efendim Jihoon? Bir sorun mu var?"
"Maria abla, Tanrıçalar salaklığından sakınsın. Annem beni bağlayıp intihar etmeye çalıştı. Son anda kurtardım. Acil birinin gelip onu alması gerek." Dedim korku içinde. Dehşete düşmüştüm annemi tam sandalyeyi itiyorken görünce. Ödüm kopmuştu, neredeyse düşüp bayılacaktım. İğrenç hissediyordum, çok kötü hissediyordum. Belki de babam ölmeseydi, belki de ben ölseydim şu an hiçbiri olmayacaktı. Çok suçlu ve iğrenç hissediyordum.
Galiba başıma gelenleri hak ediyordum.
"Ah, Tanrım, ne?! Geliyorum Jihoon, ben gelene kadar yapacağın tek şey anneni hayatta tutmak olsun."
"Tamam." Deyip telefonu kapattım. Çok kötü hissediyordum. Babamı öldürüp annemi bu hale getirdiğim için. Tanrı beni kahretsin.
"Tanrı belanı versin, iğrenç velet!" Diye çığlık attı annem. Sadece derin bir nefes alarak geçiştirmeye devam ediyordum. Takmamaya çalışıyordum, o da takmadığımı sanıyor ve daha çok nefret ediyordu benden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevgi Hançeri (Düzenleniyor)
Fanfic"Al bu senin olsun Jihoon. Sana olan sevgimi belli etsin. İsmi de 'Sevgi Hançeri' olsun." Uyarı!! Bu kitapta kan, cinayet, ebeveyn öldürme, intihar eylemleri, zorbalık vb. vardır. Hassas olanların okuması önerilmez. -Tamamlandı-