Önümde ki mantıdan bir çatal daha alıp ağzıma attım. Yavaş yavaş çiğneyerek isteksiz görünmeye çalıştım. Aç değilim diyerek tüm mantıyı yemek istemiyordum. Göz ucuyla Ulus'a baktığım da benim tam tersimdi. Ben sandalye de diken üzerinde otururken o ise rahatça yayılmıştı. Ona baktığımı anlamış gibi bakışlarını bana çevirdi. Hemen ani bir şekilde bakışlarımı tabağa çevirdim.
Ona bakmasam da şuan bana baktığını hissediyordum. Beni inceliyordu, belki de beni anlamaya çalışıyordu. Doğrusu bende onu anlamaya çalışıyorum. Mesela şuan neden buradayım sorusunu sürekli kendime tekrarlayıp anlamaya çalışıyorum. Hayır, anlayamıyorum.
"Bayılma sebebin açlık iken, neden hâlâ yemek yememek için ısrarlı davranıyorsun?" demesi ile çatalın ucuna batırılmış mantıyı ağzıma attım.
"Yiyorum işte." demem ile histerik bir şekilde güldü. Ona baktım ve derin nefes aldım.
Gülüşünü kesti ve bu sefer daha ciddiyete büründü. "Paye yorgunsun ama uyumamak için direniyorsun. Açsın ama yemek yemiyorsun. Neden? Benim evimde olduğun için mi bunu yapıyorsun?" dedi sona doğru sesi alçalarak.
"Hayır." diyerek umursamazca omuz silktim. Umursuyorum ama bunu yapıyorum. Seni üzmeye devam ediyorum, sanırım.
"Peki, istediğin zaman gidebilirsin." diyerek sandalyeden kalkarak mutfaktan çıktı. Arkasından şaşkın gözlerle ona baktım. Mutfâktan çıkmıştı fakat benim gözlerim hâlâ çıktığı o kapı da takılı kalmıştı.
Ne dersem diyim beni hep alttan alarak sabırla cevap verip her seferinde iyiliğimi düşünmüştü. Şimdi ise bu yaptığı karşısında ne tepki vereceğimi bilmiyordum.
Sanki bu tepkiyi kendime yedirememişim gibi elimde ki çatalı masaya koydum ve sandalyeyi çekerek ayağa kalktım. Mutfâktan çıkarak tekrar salona döndüm. Tekli koltuğa oturmuş kafasını arkaya atmış, gözleri kapalıydı. Yavaş adımlarla ona doğru yürüyerek karşısına geçtim ve gözlerini açmasını bekledim.
"Otursana, ayakta durma." dedi.
Söylediğine karşılık bir şey demeden onu incelemeye ve gözünü açmasını bekledim. Benden yanıt gelmeyince ilk başta gözlerini açtı ardından yavaşça kafasını kaldırarak benimle göz göze geldi.
"Sana böyle davranıyorum çünkü şuan senin evinde olmamam gerekiyor. Bizim tanışmamız çok garip... Yani ünlüsün sen ve ben o kadar kişinin arasından sana yazdım. Sende hiçbir şey olmamış gibi ünlü olduğunu söylemeden cevap verdin. Ünlü müsün sen dememe rağmen üstelik. Benim yazılarımdan ilham aldın teşekkür ettin ve daha fazlası olmaması gerekiyordu. Fakat oldu, anlıyor musun?" dedim. Derin nefes alarak devam ettim.
"Sen, Ulus. Ulus Yüksel, herkes tarafından tanırken benim imzama geldin. Üstelik bir de çıkışta ben senin konserine geldim. Bunların olmaması gerekiyordu. İnsanlar bunu normal karşılayamıcak, sen bir şarkıcısın yazarla ne işin olur ki? Şuan imzaya geldiğin fotoğraflar magazinde dolanıyor ve herkes anlam vermeye çalışıyor. İstemedim, neden geldin o gün?"
Gözlerine baktığım da bana tüm ciddiyeti ile bakıyordu. Dediğim her cümleyi gözlerini kaçırmadan, lafımı bölmeden dinlemişti.
"İlgimi çektin, Paye. Seninle evet, kısa süredir konuşuyoruz ama senin bana ilk mesaj attığın günün ardından konuşmaya devam ettik ve ben sanki..." diyerek gözlerini yere çevirdi. Sanki ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. Tekrar bana baktı "Sanki seni yıllardır tanıyor gibiydim. Hiçbir zaman bir yabancıyla konuşuyor gibi hissetmedim." diyerek devam etti.
"Benim ünlü olmam görüşmemize engel mi? Tek sorun ünlü olmam mı?" demesiyle yutkundum. Gözlerimi kaçırdım. Sorusunu cevapsız bırakarak düşündüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ünlü Müsün Sen?| Yarı Texting
Novela JuvenilYazar yeni kurgusunun giriş kısmını arkadaşına atacakken bir başkasına atarsa? O kişi ünlü çıkarsa? Sizi kitabıma davet ediyorum o zaman.<3