Sevgilim, Jungkook, ağlamaklı gidişin bu denli yoğun bir akşam hüznü barındırmak zorunda mıydı?
Semanın tebessümleri altında arabanın o lanet tekerlekleri neden bu denli hızlı alıp götürüyor senden beni? Biraz daha yavaş gitse, kokunu olmadığım uzaklara daha yavaş bıraksa olmaz mı? Hep dönüyor aklımda bu soru; aynı bozuk bir plak gibi. Tamiri unutulmuş, tozlanıp çürümesi için bir kenara atılan bozuk bir plak. Neden? Bu neden biz olmak zorundayız, neden bir başkası değil de sen ve ben?
Gerçi önceki günler pek mesut sayılmazdık; ancak benimdin. Öpmeye doyamadığım ağzından bitirmek ile alakalı tek bir cümle çıkmazdı. Öyle ki gün gelir de ayrılığı yaşamaktan hatta işitmekten dahi korku duyardın. Daima olumlu yaklaşır, aramızın bozulmaması uğruna çırpınıp dururdun.
Dakikalar önce sana bakarken, benimle ne yapacağını bilemeyen, acıdan kamburlaşan bir sırt, yoğun bir karanlık gördüm. İşte o dakika, benliğimi asabi bir titreyiş sardı. Seni kahreden tüm unsurları hastalıklı ruhumda taşıdığım için, en çok da ailenin asla onaylamayacağı baş belası bir adam olduğum için lanet ettim kendime. Neden böyle olduk, neden böyle oldum Jungkook? Seninle yıllar yılı yükseklerde kanat çırpıp deli aşıklar gibi hayatımızı sonuna dek yaşarken, zirveden kilometrelerce uzaklaşıp çakıldığım bu zemin ayaklarımı adeta kesip kavuruyor.
Sensiz yürüyemiyorum, sensiz soluklanamıyorum ve sensiz insan olduğumu hissedemiyorum..
Dizlerimi parçalayan bu rahatsız edici köşeden sizi görebiliyordum. Sen nasıl bir belanın kucağında olduğunu bilmeden usul usul girdin o sınıfa. Ben ise bin endişeyle durgun çehreni seyrettim. Benden koparılışını güçlükle nasıl saklamaya çalışıyordun gözlerinle öyle; sıkıntıyla yoğrulan yüz ifaden, 'burası olmak istediğim o yer değil' diye bağırıyordu. Kalbinden kalbime akan o hayat damarının koparılışını kimsenin duyamadığı gibi, bu hazin seste acımasızca kulak ardı edildi. Baban tarafından, annen tarafından, arkadaşların tarafından... Bazen bizzat ben tarafından.
Kaç cephede birden savaşırsam savaşayım konu sana gelince kolaylıkla mağlup oluyorum. Yenilgilerimin de en güzelisin.
Ellerin kitap sayfalarının üzerinde, sen tarafından okunmayı bekleyen o satırların arasında gezinse de dikkatini asla toparlayamadın. Dolan gözlerini kimse görmesin diye durmadan çekiştirdiğin burnun, kemiklerimizi sıcacık eden havaya rağmen kıpkırmızıydı. Etrafımızdaki insan kalabalığı mahrum bırakıldığımız aşka rağmen oldukça hayat dolu ve hayatın bahşettiği bütün zevklerle durmadan selamlaşırken biz seninle fırtınanın tam ortasında kalmış yaralı kuşlardık.
Jungkook'un babasının birkaç saat sonra oğlunu tekrar almaya gelip de eve götürmesine kadar geçen o sürede yüreğimdeki boşluk hissi dışında hiçbir şeyim yoktu. Ancak ne olduysa Jungkook üst kattaki odasına adımlayıp perdeyi boşluk kalmayana dek sonuna kadar çekmesinden sonra oldu. Yıkılmaz sandığım bacaklarımdan güç bütün hıncıyla aniden çekiliverdi. Durduk yere inanılmaz hastalıklı hissetmeye başlamıştım. İşin aslı buna engel de olamıyordum ve ne yapmam gerektiği hakkında ufacık bir fikrim de yoktu.
Doktor Gim'in ölümünde şüpheli kişilerden biri olduğumdan revire gitmem söz konusu olamazdı. Eve gidip üzerime karabasan gibi çullanan bu yorgunluk geçene kadar yatıp uyusam diye düşündüm ancak Jungkook'u kırgınlığıyla baş başa bırakıp da gitmeye gönlüm bir türlü el vermiyordu. O yüzden bekledim. Güneş kendini yavaş yavaş saklamaya başlayıp da o dingin akşam saatlerinin şehri bir çarşaf gibi örtmeye yüz tuttuğu vakte kadar bekledim. Jungkook bu saatlerde çok yorgun hissettiğinden yarım saatte olsa mutlaka kestirirdi; bu yüzden beş dakika da olsa onu görüp gitmekti niyetim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
V | Vampire Wolf
FanfictionBu sıradan bir dönüşüm değil, kaderimizin birbirine bağlandığı bir yemin... Sahiden de bizi ancak ölüm ayırır sevgilim. Omegaverse Mpreg Angst değil