Bölümlerce okuyacağınız satırların hepsi yaşanmış ve devam eden bir hayat hikayesidir.
Psikolojinizi etkilememek adına uyarı yapılmak mecburiyetindeyiz. İçerisin de şiddet, ölüm mevcuttur.
Yorum yaparken, okuduğunuz satırların gerçekte yaşandığını, hayatı satıra dökülen insanların hâlâ var olduğunu ve yorumunuzu gördüğünü unutmayınız...
Kitap, ana karakterler tarafıdan yazılmamaktadır.
Bir kaç bölüm sonra tanıyacağınız ve yazar olduğunu fark edeceğiniz kişi tarafından yazılmaktadır.Her bölüm, her olay için. Olay da bulunan kişilerle belli saatler için de konuşulup, not alınıyor, kurgu eklenmeden olduğu gibi yansıtılıyordur.
******
Annem, uzun koyu kahve saçlarımı arkaya doğru taradı. Eminim mavi olsaydı bir denizi andırırlardı, annem her zaman özenle bakardı saçlarıma. Her annenin klasiği olan o hareketi saçlarıma uyguladı, tarakla köşelerini düzeltip, sıkıca en tepe de topladı.
Bu can yakan güzellik, aşırı anlamsız geliyordu bana, canımız yanmadan da güzel olabilirdik. Hem hepimizin güzellik düşüncesi aynı değildi, belki de herkes beğensiz diye yaptığı saçlarım, pekte herkesin hoşuna gitmeyecekti.Ben, "İstemiyorum anne, canım yanıyor!" diye çemkirirken annem hafifçe nefes verdi ama o sinir nefesini ensem de hissettiğim için sesin kesilmişti.
Bana cevap olarak, sabahtan beri kullandığı o cümleyi kurarken bende aynısını içimden geçiriyordum, ezberlemiştim artık.
"Dur kızım, bu gün yeni arkadaşlarla tanışıcaksın. Güzel ol."
Yeni arkadaş isteyip, istemediğimi kimse bana sormamıştı ama yeni insanları, yeni tecrübeler demekti. Bu düşünceyle kendimi teselli etsem de burnumu kıvırdım.
Bence, arkadaşlarım beni çirkin halde de görebildi ama bence, ben hep güzeldim, annem de bunu sürekli dile getirse de hep tertemiz, pırıl pırıl olmamızdan yanaydı. Bence biraz kirlenmek çocukluğumuzunda hakkıydı.
Annem her zaman ki gibi sıkıca at kuyruğu yaptığı saçımı, kırmızı elbisemin üzerine bıraktı.
Babam almıştı bana bu elbiseyi. Pek çok severdim bundan dolayı.
Kırmızı karpuz kolları, kayık yaka önü vardı.
Annem altına beyaz çoraplarımı giydirmişti, cici kız olmuştum. Kulağım da ki ince, küçük halka küpelerle de şıngır mıngır olmuştum.Arkadaşa değil, bayrama hazırlanır gibi bir havam vardı ama buna şaşırmam hataydı. Çünkü zaten 4 gündür evde bayram havası vardı. Annemin temizliği, babamın koşuşturması, ablamın süslenmek için o mağazadan diğer mağazaya yetişme çabaları.
Hepsi bir bayram gibiydi ve bu sabah.
Tam bir bayram havası vardı evde, bir ev öpülmediği kalmıştı.Bunları düşünürken, elini öpmediğim canı büyüklerim geldi aklıma. Hızla annemin üstüne oturduğum dizlerinden kalkıp salona yöneldim. Tam o sırada banyo da makyaj yapan ablam denk geldi gözüme.
Hep süslüydü bu kız, kime çektiğim belliydi ama ben bu kadar cadaloz değildim. O da değildi ama tipi sinsi dizi kadınlarını anımsatıyordu.
Sadece merakımdan sormuştum yani aslında cevabını bildiğim şeyleri sormak hoşuma giderdi.
Siyah saçlarını düzleştirmiş, kulaklarından geriye bırakmış. Mavi gözlerinin içine kalem çeken ablama doğru konuştum,
"Abla, zararlı değil mi onlar?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ineffable
Non-ficțiuneYaşanmaya devam eden bir hayat hikayesidir. "Tanışan iki çocuk; giden bir genç, kalan bir kız. Ve bekleyen bir kadın." dedim. "Adam?" dedi. "Asker..." dedi, titreyen sesim. "Askermiş, Asker adammış..."