BÖLÜM 3

1K 97 72
                                        

Yazım yanlışı varsa o satırın yorumuna nokta koyun, kolayca düzeltebileyim.


BÖLÜM 3: YARA VE SARANLARI.

🤎🕊️

Televizyonda yeni çıkan bir şarkı kısık sesle odanın duvarlarına akıyordu. Duvarlar, eşyalar, evin yeni üyesi, kedicik. Hepsi susmuş, şarkı mırıldanan kadına eşlik edercesine dinler gibiydi.
Elinde ki toz beziyle, televizyonun altını silerken durdu, kadın: "Ah bu yangın beni öldürüyor yavaş yavaş. Kor, kor ateşler yanıyor içimde, aşkı beni kül ediyor." devam ettirdi şarkıyı.

İlk çıktığı andan beri hayranca dinlediği şarkılardan biriydi bu, alakasızca ezberindeydi her bir kelimesi, notalarıyla birlikte. Salonda bulunan her bir eşya gibi o da fısıldayan sesiyle eşilik etti kadına, "Gün ağırınca, boynun bükülür. Dalarım uzaklara, gönlüm sıkılır." eli, kıymetli bir vazoya değdi. Dikkatle kaldırdı vazoyu, narince silmeye başladı vazoyu. Dudaklarının arasından mırıldanmaya devam ediyordu şarkıyı ve hiç tahmin etmeyeceği bir şey oldu.

Doğuş, Gül'ün kaldığı yerden şarkıya devam etti. Çıkmaktan utanıyordu sesi, bu yüzden kısık tonlarla söylüyordu ama Gül'e doğru attığı her bir adımda, ses Gül'ün kulaklarına daha güzel dokunuyordu.

"Sorma, ne haldeyim. Sorma, kederdeyim. Sorma, yangınlardayım zaman zaman."
Başını hafifçe önüne eğerken, pantolonun cebine sarılan ellerini yavaşça yerinden çıkarıp, iki yanına saldı,
"Sorma, utanırım. Sorma, söyleyemem.
Sorma, nöbetlerdeyim başım duman..."

Doğuş gibi başını önüne eğip, yarım tebessümle elinde ki vazonun tozunu almaya devam etti Gül. Doğuş onun devam ettirmesi beklerlerken, kadın devam ettirmişti.
İkisi de susmuştu, her şey susmuştu.
Her şey durmuştu.

Gül'ün vazoyu silen elleri, Doğuş'un şarkı mırıldanan dudakları, kediciğin patisini yalayışı, rüzgardan haraket eden perde ve Doğuş'un kalp ritimleri.

Doğuş'un gözü yavaşça vazonun yanında duran ablasının fotoğrafına kaydı, ablası ve gül aynı karenin içindeydi.
Gül, Gökçe'yi öperken Gökçe, Gül'e sarılır pozisyondaydı. Birbirlerine olan sevgileri bir fotoğraf karesinden bile belliyor, çerçevenin keskin köşelerinden fışkırıyordu.
Sanki bir tutam kalbi çerçeveye sıkıştırmışlardı, Doğuş çerçeveyi duvara vurup sabah çayına attığı bir kaşık şeker gibi parçalara ayırıp ablasını kurtarmak istese de elleri durdu. Ellerini, beyni. Beynini, kalbi. Kalbini, karşısında ki aşkı durdurdu.

Tam o sırada şarkının son kısımda ki kadının saf sesi belirdi, tam aralarına düştü o ses sanki bir tutam ateş parçası gibi.
"Ah bu yangın beni öldürüyor yavaş yavaş.
Kor, kor ateşler yanıyor içimde, aşkı beni kül ediyor." dediği an Doğuş'un gözleri Gül'ün üstünde bir günahtan arındıran su misali aktı.

Elinde sileme işi dakikalar önce bitmesine rağmen oyaladığı vazoyu yerine koydu Gül, vazoya yer yapar misali hafifçe oynattı, sanki bir yuvası vardı ve oraya oturtmaya çalışıyordu. Vazo'nun üstünede ki şekillerden biri tam Gül'e taraf olduğundan, Gül ellerini vazodan yavaşça çekti. Parmaklarını süsleyen çeşitli yüzükler vazonun üstünde daha şıktı.

Hızla, az önce kendini izlediğini fark ettiği için narince koltuğa kurulup, mayışan Doğuş'a döndü, "Nasılsın Doğuş?"

Ineffable Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin