Yazım yanlışı varsa o satırın yorumuna nokta koyun, kolayca düzeltebileyim.
🤎🕊️
BÖLÜM 5 : VEDA DOLU TERK EDİŞ
Titreyen elleri yavaşça bilgisayarı açtı.
İlk defa bu kadar çok titriyordu, heyecanlıydı.
Belki kalbini yıllar önce ondan izinsizce sökmeselerdi, oda yerinden çıkıcak gibi olurdu. Yıllarını, hayallerini, bütün benliğini verdiği. Tüm çabasını, gücünü harcadığı şeyin sonucana bakıcaktı.
Sınavının. Bu sonuç onun tüm yaşamını belirleyecekti, en başından beri farkında olduğu için hep farklı yaklaşmıştı sınavına.
Her türlü sınavı kolayca geçmiş, komutanların, öğretmenlerin gözdesi olmuştu.
Çok kez eve tebrik mektuplarının gelme sebebiydi, Emir. Sırada onu en çok korkutan kâğıt sınavı vardı, yaklaşık 1 hafta önce ona da girmiş, bu günde sonuca bakmak için sitenin açılmasını bekliyordu.2 gün önce tüm valizini toplamıştı, sadece üç beş parça bir şeyi kalmıştı. Sonucu öğrenip çıktığı yere göre bilet alıp gidecekti.
Valizini toplarken, defalarca boşaltmıştı. Hep kötü düşüncelere kapılmış, 'ya kazanamadıysam' demişti.
Şimdiyse o valizi nerde boşaltacağına bakıcaktı. Ya burada boşaltacaktı ya da gittiği yerde.Elleri, tuşların üstünde durdu.
Titrediği için defalarca yanlış yazıp silmişti.
O yüzden önce sakinleşmeye çalışıyordu ama olmuyordu. Dizleri sekiyordu, elleri titriyor hatta dişleri birbirine çarpıyordu, "Nerdesin," diye fısıldadı, "Nerdesin toprak? Nerdesin geveze? Nerdesin küçük? Nerde? tam da ihtiyacım olduğu an nerdesin?" diyerek sessiz bir sitem etti.Derin bir nefes verirken gözlerini sıkıca yumdu, sanki göz kapaklarında en güzel hali gizliymiş gibi anında ablasını getirdi gözünün önüne, daha görmeden ona üniformayı yakıştıran ablasını.
Babasını düşündü.
Defalarca vurulup onlara asla belli etmeyen babasını. Gidip, aylarca gelmeyen babasını.
Vatan görevi için, kendi kızının cenazesinden mahrum kalan yiğit babasını. Hayallerinin en büyük etkeni olan babasını.Erdem amcasını düşündü bu sefer, vatanı için sağ bacağında ki çoğu damarını feda eden, demirlerle ayakta duran Gazi amcasını.
Düşündü Emir.
Şehit dedesini, asker amcasını, asker halasını.
Şimdi olmadıysa, seneye olucaktı.
Olmak zorundaydı. Nasıl bakardı onların yüzüne? Nasıl olamadım derdi?
Nasıl abilerinin, kardeşi olamazdı?
İçlerinde herkesin dolabında bir üniforma varken, nasıl olurda doktor önlüğü veya başka bir şey giymeye yüz gösterirdi ki.
Ha asker olmamıştı, ha gururunu ayaklar altına alıp üstün de zıplamışlardı. Onun için aynı şeydi.Acıda, sızıda olsa. Mutluluk, neşede olda her şeyi düşünerek yavaşça açtı gözlerini, sürekli masasında olan doysasını ters çevirdi ve onu karşılayan en güzel anı, ablasıyla olan fotoğrafına baktı.
Fotoğrafları genelde garip yerlere saklardı.
Herkesin 'kolay burası. Koymaz buraya' diyeceği yerlere koyardı ki kimse bulmasın çünkü Emir, anılarını kendine saklamayı severdi.Ablasının boynuna sıkıca sarılmış fotoğrafınıda dosyasının arkasına yapıştırmıştı.
Sarı saçları, düşük ve dağınık bir topuzla toplanmıştı. İnci gibi dişlerinin otuz ikisini de gösteriyordu. Gözlerini dinlendirmek için kullandığı bir gözlük, elinde mor bir kalemi vardı. Emir'in kollarını tutuyordu.
Emir hatırlıyordu bu fotoğrafı, ablası ders çalışırken üstüne atlamıştı ve tam o sırada Doğuş çekmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ineffable
Non-FictionYaşanmaya devam eden bir hayat hikayesidir. "Tanışan iki çocuk; giden bir genç, kalan bir kız. Ve bekleyen bir kadın." dedim. "Adam?" dedi. "Asker..." dedi, titreyen sesim. "Askermiş, Asker adammış..."