Bu dünyada hem iyiler hem kötüler vardı. eğer kötü olmasaydı, iyi olmazdı. eğer karanlığın ne olduğunu bilmesek, ışığın kudretini göremezdik. Bazı şeylerin tamamlanması için diğer yarısına her zaman ihtiyaç vardır...
Ben karanlığımdan ne kadar kurtulmaya çalışsamda, her ışığa koşuşumda o karanlık daha güçlü çekti beni dipsiz kuyusuna. Ve her defasında o kuyuda mahkum kalmaya devam ettim.
İnsan neden yaşardı? iyi bir aile için , prestijli bir meslek için, yada en basitinden mutlu olabilmek için mi? hiçbiri değil insana en ufak şeyler bile yetebilecekken, insan açgözlülüğünden yaşardı bu dünyada. her zaman daha iyisine sahip olmak için, her zaman daha iyisi olabilmek için...
Gözlerimi açtığımda gözümün görebildiği tek şey karanlıktı. Nerede olduğumu bilmiyordum. Kafamın çalkalanmasıyla, bir kaç kesit gözümün önünden flim şeridi gibi geldi geçti. Başım deli gibi ağrıyordu ama şuan bunu dert edecek halde değildim.
Kollarımı hareket ettirmeye çalıştığımda, iki kolumunda bağlandığını anlamam uzun sürmemişti. Yapabileceğim en mantıklı şeyi yapıp, ilk işim ellerimi sakince çözmeye çalışmaktı.
Fazlasıyla sıkı olan ipler, ve bulunduğum ortamın zifiri karanlık olması işimi fazlasıyla zorlaştırıyordu.
Birkaç başarısız denemeden sonra, iyice yorgun düşmüştüm. Kaç gündür burada olduğumu, yada kaç saattir bu halde olduğumu kestiremiyordum. Düşüncelerimin arasında dolaşırken bir kapı açılma sesi duydum.
Böyle anlarda yapılması en mantıklı şeylerden birisi sakinliğini koruyabilmekti. Bulunduğum konum her ne kadar bana dezavantaj sağlasada, güçlü ve cesur gözükmek zorundaydım. Gelen sesler eşliğinde, ışıkların açılması bir olmuştu. Karşımda yine beni merkez haline getirmiş bir kaç takım elbiseli adam durmuş, öylece el pençe beni izliyorlardı.
Kaç dakika geçti bilmiyorum, ama kulağıma doluşan adım sesleri, patronlarının geldiğinin habercisiydi. Nereden bildin diye sormayın, genelde hep patron sonradan gelirdi dizilerde. O gün son kez gördüğüm adam karşımda simsiyah gözlerini bana dikmiş hareketlerimi izliyordu.
Lafa girmesini beklediğimden hala sessizliğimi koruyordum. Kalbimin deli gibi çarpıntısı, sessiz oluşuma ihanet ediyordu. O gün yüzünü inceleyebilme fırsatım olmamıştı, siması fazlasıyla tanıdık geliyordu. sanki yıllardır bu yüze bakıyormuşum gibi tanıdık.gözleri simsiyahtı, beyaz teni dolgun dudakları ve simsiyah kıvırcık saçları... fazlasıyla yapılı vücudu, belki başka şartlarda görsem dönüp bakacağım bir adamın özellikerliyle birebir uyuşuyordu.
Bana her ne verdiyseler, aklım ve mantığım bence yerinde değildi. Beni zorla alıkoymuş adamı tam iki dakikadır aralıksız süzmem bunun kanıtıydı.
Nihayet uzun bekleyişin sonuna gelmiştik, ikimizden birisi konuşacak, ve sessizlik çanlarını kapatacaktı. Ama bu ben olmayacaktım.
-Neden burada olduğunu sormayacakmısın harmanlı?
benimle dalga geçtiğini ve bu soruyu, kinayeli bir şekilde sorduğunu anlamak için, deha olmaya gerek yoktu.
-Oyun oynamayalım, benden ne istiyorsun?
Verdiğim cevaptan dolayı şaşırmış olacakki, kaşlarını belli belirsiz yukarı kaldırdı.
-Tamam direk lafa girelim diyorsun yani, ne bileyim genelde kaçırdığım küçük kızlar ağlayarak onları bırakmamı isterler, sendende aynı şeyi beklemiştim oysaki
derin bir nefes alıp konuşmasına devam etti
-Kim için çalışıyorsun Asel harmanlı?
Söylediği şeyi ciddiye almadan kahkaha atmaya başladım, benim biri için çalıştığımı düşündüren neydi acaba, sesimin alaylı çıkmasına özen göstererek;

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUYU(+18)
أدب المراهقينPamir Soykan aşık olduğum adam, şuan karşımda gözlerime bakıyordu, onca geçen seneye rağmen halâ ilk aşkla...ruhumun bedenime ağır geldiğini gören bacaklarım ona doğru itiyordu beni. Ben kendi sonumu kendim yazmıştım. Ben Asel harmanlı, çoktan öldür...