ꆜ 26

70 9 0
                                    


Gelen çocuğun üzerindeki temiz hırka çoktan kirlenmiş, göğüs kısmı griden koyu kırmızıya bürünmüştü. Bu koyu kırmızılık daha da çok hırkayı yayılıyor ve durmuyordu, elleri ise kuru kan kaplıydı. Belli ki ne halde olduğuna bile bakmadan, hatta ona yapışan kan lekelerini temizlemeyi bile unutarak buraya koşmuştu. Üzerinden yoğun miktarda kan kokusu alıyorduk.

İşin korkutucu kısmı ise yüzüydü.

Gözleri gebe olduğunu öğrendikten sonraki gibi ikinci kez böyle olmuş; rengi parlak bir kırmızıya dönmüş ve içinden ince siyah damarlar çıkmış, tek tarafının akı da neredeyse siyaha boyanmıştı. Siyaha boyanan tarafın etrafı ise karalar- kırmızıklarla dolduktan sonra damarları belli olarak tek gözünün etrafı deforme olmuştu.

Aynı şekilde yüzü de sopsolgun, renksiz ve çiziklerle doluydu. Teninin soğuk, buz gibi olduğu bakarak bile anlaşılabilirdi.

Hızlı nefeslerle ve endişeli bir yüzle Minho da dahil dördümüzü izliyordu. Tam o sırada kapı aralanmış ve birisi içeri girmeye kalkışmıştı, korkuyla ona saklanmasını söyledim ve hızlıca perdenin arkasına koştu.
İçeriye giren bir doktordu, elinde belgeler tutuyor ve yavaşça yanımıza yaklaşıyordu. Surat ifadesi de pek hoşnut olacağımız cinsten değildi..
"Minho Bey...meslek hayatım boyunca böyle birşey görmemiştim.."
"?"
Birşeye inanamıyor gibiydi.
"Buraya getirdiğinizde ne kadar çoktan can vermiş olsa da, nasıl olabilir de gözlerini aralayabilir?.."
Derin bir nefes aldıktan sonra devam etti.
"Kesik tepkiler verdiğini gördüğümüzde yaşar diye ameliyata aldık, sonuç olarak uyandı..
Ve bıçak kalbine saplanmadığı için yaşıyor, aksi durumda ayakta bile duramazdı. Sadece sıyırmış, daha yakına saplanmadığı için şükretmelisiniz. Bünyesi insan olamayacak kadar güçlü."
"Nasıl?.."
Daha ona soru bile soramadan bizim aklımızı karıştırıp odadan ayrılmıştı. Jisung da mahcup bir suratla tekrar karşımıza çıktı.

Yanına gidip elini tuttuğunda birşey diyemedim, bunu yapmasına karşı koyamadım. Ne kadar ikisine de sinirli ve kızgın olsam da bağırıp çağıramıyordum.
Minho eline birisinin temas ettiği anda kirpiklerini titretmiş, gözlerini tavana karşı açmıştı. Hepimiz heyecanlanmış ve bir adım daha ona yaklaşmıştık.
Kendini biraz daha toparlayıp etrafındakileri tanımaya başlayınca içime su serpilmişti.

Sesi çok güçsüzdü. Gözlerini Jisung'dan ayırmıyordu, asla.
"Gerçekten öldü mü?"
"Gerçekten öldü.."
Changbin, Seungmin ve ben anlamsız gözlerle ikisini izlerken Jisung sanki bize açıklama yapmak istermiş gibi gözlerini yere dikti ve durumu özetledi.
"Bebek iyi değildi, zaten benim bedenimde yaşaması kadar düşük bir şans daha olamazdı. Üstüne adam işkence edince, dayanamadı sanırım.."
"O yüzden mi orada o kadar kan vardı?.."
"Evet, düştü. Sonuç olarak bebeğimi, ayrıca Minho'nun bebeğini de kaybettim."
Seungmin'in ve ben şaşkın, üzgün gözlerle bakarken Changbin ise inanılmaz şaşırmıştı. Sanki duyduklarına inanamıyor gibiydi, daha sonra merakını çözmek için de yanıma yaklaşıp kulağıma fısıldadı.
"Jisung ve Minho'nun çocuğu mu vardı!? Hem de birisi zombinin tekiyken!.."
Cevap vermeden ellerim belimde, büzülmüş kaşlarla evet anlamında başımı salladım.

Fakat aniden hiçbirimizim tahmin edemeyeceği birşey oldu.

Daha az önce giden doktor habersiz içeri dalmış, odadaki görmemesi gereken bir 'şeyi' daha görmüştü; Jisung.

Hepimiz o tarafa dönmüşken bükük kaşlarım havalanmış, ellerimi belimden çekmiştim. Doktor ise her tarafı kan olan ve tek gözü deforme olmuş bir yürüyen ceset ile karşılaşınca duraksamıştı.
"Bu..."
Duruma müdahale etmem gerektiğini düşünmüş ve Jisung'a koşarak kolundan tutmuş, kendime çekmiştim korur gibi. Minho ise kendi canından çok onun olmayan canını umursuyor gibi endişeliydi.

Beklediğimizin aksine doktor bir adım gerileyerek ve yüzüne pek de samimi gözükmeyen bir gülümseme yerleştirerek odadan ayrılmıştı. Rahatlamış ve Jisung'un kolunu serbest bırakmıştım, kardeşimin yanına geri döndüm.
Sakince beklerken aniden kapıya iki üç kişi dayanmış, hızlıca açarak içeri girmişlerdi. Doktorun arkasında iki görevli daha vardı, oldukça sert gözüken adamlar hiçbirşeyden haberi olmayan Jisung'u yakalamış ve kollarından çekiştirmişlerdi.
"Hey!"
Ne yapsak işe yaramıyordu ve doktor da büyük bir nefes vererek yatağa daha çok yaklaşmıştı.
İstemsizce ona hayal kırıklığı ve sinir dolu gözlerle baktığımı, meraktan kavrulduğumu o konuştuktan sonra anlamıştım.
"Hepimizin can güvenliği için."
Ben konuşmadan önce daha gür bir ses duydum, ilk defa bu kadar sert çıkıyordu sesi Minho'nun.
"O zararsız!"
"Kendinizi bu kadar zorlamayın Minho-shi."
"Kapa çeneni!"
"..."
"Diriyken sahip çıkamadıysak şimdi ölü olsa bile Jisung'u istiyorum! Bir rahat bıraksanız kimseye zararı olmuyor! İlk önce ölmesine göz yumun, sonra kaçırıp zarar verin, üstüne şimdi de alıkoyuyorsunuz! Neden yakamızı bırakmıyorsunuz ya!?"
"Başınızı ilk belaya sokan da sizsiniz genç efendi."
Doktorun yüzündeki ifade ve söylediği cümle yüzünden demin esip gürleyen Minho anında susuvermişti.

Doğru, başlarını ilk onlar belaya sokmuştu. Benden, abisinden habersiz tehlikeli işlere bulaşan sürekli Minho'ydu.

Doktor ifadesini değiştirip hiçbirşey yokmuş gibi gülümsemeye başlayınca garipsemiştik ama tek kelime etmiyorduk.
"Minho Bey'in vücudunda ne olduğunu çözemediğimiz bir madde var."
Duyduğum gibi bıçak açmayan ağzım sonuna kadar açıktı.
"Ne!"
"Zombi virüsü."
"..."
Ne döndüğünü anlamasam da sanırım doktor ve Minho kaç göz hareketleriyle anlaşmış olmalıydı ki, Minho hiç şaşırmış değildi.
Jisung'a dönersek şaşkın ve çok üzgündü.
"Anlatmamı istiyorsun değil mi?"
"Mümkünse."
"Sadece Park'ın belindeki ilacı alıp kendime sıktım, kesinkes öleceğimi düşünüyordum. En azından bir şansım olurdu değil mi?"
"Pişman değilsin."
"Değilim."
Doktor hala güler yüzlü olsa bile kelimeleri üstüne basa basa söylüyordu, Minho ise sanki yaptığı şey çok normalmiş gibi tavır sergiliyordu.

Kalbimi bir kez daha kırmıştı.
"Bu durumun ne kadar ciddi olduğunu bilmiyorsun ve böyle birşeye kalkıştın. Peki ilacın içindeki şey saf virüs olsaydı?"
"..."
Minho konuşmayınca araya hemen ben girmiştim, kekelediğimi de konuşurken farkediyordum.
"Ne demek o?"
"İlaç tamamen bakteriden oluşuyor. Jisung'u etkileyen ilaçla aynı değil, yatıştırmak için olduğundan ayrıca panzehir gibi düşünülebilir. Yani içinde bir miktar olsa da sağlıklı, Jisung'a enjekte olan saf virüsü püskürtecek maddeler bulunuyor."
"Peki şimdi ne olacak?"
"Eğer böyle bir durum olmasaydı Minho'nun yaşayacağını sanmıyorum. Hatta direkt şuan ölü olurdu, umarım kendine ne verdiğinin ve durumun ciddiyetinin farkına varmışsındır artık Minho-shi."
"Şimdi ne olacağına gelirsek de, onu Minho'nun vücudundan ayırmak imkansız."
"..."
"..."

Ayakta durmakta zorlanıyordum. Doktorun dedikleri gerçek gibi gelmiyordu kulağıma, önümde dikilirken gözlüğünü düzelterek bizi süzmüştü.
"Eğer terslik olmazsa, ilaç yüzünden yavaş süreler aralığında ağır acı çekerek Jisung'un olduğu şeye dönüşebilir. Eğer bununla savaşacak kadar iradesi yoksa, ilaç bu süre içinde mutasyon geçirebilebileceğinden kalbini de durdurabilir."
Benim kardeşim de, artık aynı Jisung gibi yürüyen bir ölüye mi dönecekti?

Hem de acıyla, yavaş yavaş.

Ölümün en kötü yoluyla.


Devam edecek...

(Ne yasaniyo burdaaa!
Dram aksiyon entrika olay tam benlik akfhshejag)

BAHÇEDE ZOMBİ VAR BEYİM! -Minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin