Ebrar
Şuan tam olarak ne oluyordu bilmiyorum ama buna engel olacak gücü kendimde bulamıyordum. İkimizde yavaşça birbirimize yaklaşıyorduk. Dudaklarımız arasında sadece 1-2 cm kalmışken çalan telefon bizi gerçek dünyaya döndürmüştü. Afallamış biçimde geri çekilirken ikimizde şaşkındık. Çalan telefonumu bulmaya çalışırken ellerim titriyordu. Telefonu sonunda bulduğumda kim olduğuna bakmadan açmıştım. Zehra kulaklarımı delecek bir sesle söylenmeye başlamıştı.
Zeze: Kızım saat kaç oldu farkında mısınız? Kahvaltıya gidecektik sayenizde öğle yemeği oldu. Çabuk olun ve attığım konuma gelin.
Telefonu bir şey dememe fırsat vermeden kapatmıştı. Saate baktığımda uyuduğumuz saate gerçekten şaşırmıştım. Uzun süre sonra kesintisiz ilk defa bu kadar uzun uyumuştum ve bu Mile'nin etkisiyle olmuştu. Kafamı sallayarak düşünceleri kendimden uzaklaştırıp Zehra'nın dediklerini Mile'ye aktarmıştım. Olay hakkında bir şey demeli miydim bilmiyordum fakat Mile'nin bu sessizliğini sevmediğimden bir şeyler deme kararı aldım.
- Mile uzun süredir kesintisiz bu kadar rahat bir uyku çekmemiştim. Teşekkür ederim diyerek bir adım atmıştım ona karşı. Küçük bir adımdı ancak adım adımdır arkadaşlar. O ise esmer tenine rağmen kızarmış suratıyla bana karşılık vermişti.
- Benimde Ebrar. Uzun süredir, verdiği hissi bile unuttuğum huzurlu uykuyu bana hatırlattığın için asıl ben teşekkür ederim.
Kızarma sırası bana geçtiğinde gülümsemiştim sadece. Attığım adımı fark edip olumlu karşılık verdiği için de büyük bir gülümseme olmuştu bu. Yataktan kalkıp hazırlanıp Zehra'nın attığı konuma gelmiştik. Zehra ve Hande çoktan gelmiş koyu bir sohbette gibi duruyorlardı. Masaya vardığımızda tabi ki biraz laf işitmiştik. Ben alışkından fakat Mile anladığım kadarıyla dakik biriydi ve kısa bir özür dilemişti. Koca yemek boyunca aramızda yaşanılan şeylerin gerginliği olduğu için garip davranmaya başlamıştık. Tuza uzanmak için ellerimiz değdiğinde öyle hızla geri çekmiştik ki masa sarsılmıştı. Elektrik çarpmış gibi hissetmem normal miydi? Zehra ve Hande sorgulayıcı bakışlarla bize bakıyorlardı. Öyle böyle biten yemek sonrası biraz daha vakit geçirip evlere dağılmıştık. Eve gittiğimde akşamüstü olmuştu bile. Bir şeyler izlemek için açtığım televizyona gram odaklanamamıştım. Kendimi her seferinde onu düşünürken buluyordum. Hışımla kalkıp kendimi duşa atmıştım. Duştan çıktığımda da hala düşüncelerim de boğuluyordum. Ne yapmıştı bu kız bana? 3 gün önce biri gelip bir kızdan etkileneceksin deseydi affedersiniz ama ona götümle gülerdim. 2 günde bütün aklımı, kalbimi işgal etmeyi nasıl başardığını anlamıyordum. Bu düşüncelerle daha fazla savaşamayacağımı anladığım da kendimi uykunun kollarına bırakmıştım. Sabah kapının sesiyle gözlerimi açarken aklıma direkt onunla olan anılar doluşmuştu. Gerçekten mi ya? 2 günde mi alışmıştım varlığına? Kapının tekrardan çalması ile söylene söylene kapıyı açmaya gitmiştim. Ve bütün enerjisi ile Hande kapımdaydı. Bense sabah sabah bu enerjiyi nerden bulduğunu merak etmiştim?
- Kızım sabah sabah bu ne enerji?
- Ya kızım ne yapayım senin gibi mi olayım?
- Ne varmış lan bende topitop?
- Ölü balık gibisin kızım.
- Kusura bakmayın efendim sabahın köründe enerji bombası olarak uyanmadığım için. Hayırdır? Sabah sabah hangi rüzgar attı seni buraya?
- Mile ve Ebrar rüzgarı canım.
Ne? Hande nerden biliyordu? Aklıma bin türlü düşünce hücum ederken Hande mutfağa doğru adımlamıştı bile. Yanına geldiğimde kahve yapmaya çoktan başladığını görmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİRE
FanfictionKabilesi tarafından kucaklanmayan çocuklar büyüyünce sıcaklığı hissedebilmek için köyü yakarmış. Onlar da bu ateşte beraber yanmayı kabul ettiler.