...
Otobüsten yavaş adımlarımızla indiğimizde evimize doğru yürümeye başladık. Connor başındaki bereyi çıkarıp çantasına attı. Saçlarının bir tutamını tek eliyle sol tarafına doğru, her zamanki yaptığı gibi, attırıp yürümeye devam etti.
Bereyi çantaya sıkıştırırken, "Nasıl yutturdum ama?" diye sordu laf arasında. Dudaklarının ucu sinsi bir şekilde yukarı kıvrılmış, kaşlarının bir tanesi de aynı şekilde yukarıya doğru kalkmışken bana baktı. Başımı yukarı aşağıya doğru sallarken bir yandan da tebessüm ettim. Ellerim cebimde, kısa saçlarımı gözlerimin önünden itip yürümeye devam ettim.
Zaten biz bunları yapana kadar evin önüne gelmiştik. Connor ellerini cebinden çıkarıp, el izi sensörüne yerleştirdi ve dış kapıyı açtı. Elini, sensörde tutarak önden geçmemi sağladı.
Kapıdan yavaş adımlarla geçerken göz ucuyla ona bakarak "Centilmen android." diye mırıldandım. Bunu duymuş olmalıydı ki koca koca sırıtıyordu. İşaret parmağıyla burnunun altını silip, burnunu çekti ve arkamdan usul usul beni takip etti.
Kapıdan geçtikten sonra asansöre yöneldik. Connor tekrardan elini sensöre koyup geçmemizi sağladı. Asansöre binip kat numaramız olan 5'i tuşladım. Kapılar kapanırken sırtımı metal duvara verip yukarı çıkmamızı bekledim, kat numaralarına bakıyordum.
Aramızdaki sessizliği bozan, ilk Connor oldu. Ağzını yavaşça açıp asansörün ayna gibi olan metal kısmında kendine baktı.
"Sonunda bugün de bitti. Değil mi, dedektif?" diye sordu, kollarını başının arkasına alıp asansör duvarına yaslandı. Nazik ve küçükçe gülümsedim ve başımı 'Evet.' anlamında salladım. Connor gülümseyerek devam etti.
"Pek planımız falan da yok. Belki Sumo'yu yürüyüşe çıkarırız." diye ekledi. Tekrardan başımla onayladım. Pek dışarı çıkamıyorduk, Sumo'yu yürüyüşe çıkarmak, üçümüz içinde mükemmel bir fikirdi.
Sumo'dan konu çıkışılınca, "Sumo'nun maması var mıydı?" diye sordum. Baş parmağını havaya kaldırıp 'Evet.' dedi. "Tamam..." diye mırıldandım.
Asansörden indiğimizde Connor tekrardan el sensörünü, son kez, okutup kapıyı açtı.
Connor eve ilk adımını atar atmaz başka bir fani, benim faniyi görmenin sevinciyle koşuşturmaya başladı. Bu, Sumo'ydu işte. Arkadaş canlısı havlaması ile beni ve Connor'u karşıladı. O sırada Connor, ayakkabısını ayakkabılığa koymak için cebelleşiyordu. Ama Sumo durur muydu?
Hayır tabii.
Sumo, Connor'un pantolonunun paçasından sanki "Hadi gel, oynayalım!" dermişcesine çekiştiriyor; bütün salyasını, onun paçasına bulaştırıyordu.
Connor'un, bu vaziyetten bir süre kurtulamayacağı belliydi. O yüzden, hâlâ Sumo ile uğraşan Connor'a dönüp, elinden ayakkabılarını aldım. Kendi ayakkabılarım ile birlikte, ayakkabılığa yerleştirip, dolabın kapısını kapattım. Tekrardan bizim ikiliye döndüm. Sumo'nun, niyahet, Connor'ı bıraktığını açıkladı görüp güldüm. Connor, pantalonunun paçasına iğrenmiş bir şekilde bakarken şakağındaki LED sarının açık bir tonunu aldı.
Kendini, yüzündeki tiksinti ile yavaşça koltuğa, yanıma, bırakıp Sumo'yu seyre daldı. Yüzündeki tiksintinin yerini bir gülümseme alınca başımı ona çevirdim. Bu gülümseme, diğerlerinden daha farklıydı. Yani... garipti. Acı-tatlı gülümsemesinin arasında ağızını aralayıp konuşmaya başladı:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kiraz Çiçekleri / ConnorxYN
Fanfiction"Peki ya biz, dedektif? Biz niye kiraz çiçekleri gibi değiliz?" . . . Selamlar! Bu bir Fan kurgu-Genç kurgu olacak sanırım. Connor, D:BH ile ilgili pek bi Y-N ile hayal et tarzı bir kurgu yok o yüzden ben yazayım dedim. Neden bilmiyorum. (işsizim) S...