0.3 "O zaman konuş benimle..."

92 7 23
                                    

Saatin 7 olmasıyla birlikte gözlerimi istemsizce kırpıştırdım. Gece uyurken biraz zorlanmıştım. Her zamanki tanıdık sesleri duymaya başladım. İlkin yalnız tadınık ve boğuk bir şekilde kulağıma çarpan sesler iyice belirginleşti. Birden bire, beklenmedik biçimde, dış kapı da vuruldu.

Rahatsız bir gece geçirmiş olmama rağmen hemen uyandım ama yataktan bir süreliğine kalkmadım. Yüzüm duvara dönük, biraz daha yattım o durumda.

Yatağımda yavaşça oturur pozisyona geldim. Connor, büyük ihtimalle arabayı otoparktan çıkartıyordu.

Yatağımdan kalkmanın verdiği hantallıkla oflayarak sandalyeye attığım siyah gömlek ve siyah pantolonu üzerime geçirdim. Ve siyah bir kravat taktım. Ben üzerimi değiştirir değiştirmez gelen telefon aramasıyla, şifonyere döndüm ve telefonu alıp açtım. Telefonu kulağıma götürür götürmez gelen sesle irkildim.

"GÜNAYDIN!" diye bağırdı ses. Ağızımı mikrofona yaklaştırıp bağırdım. "ULAN NE BAĞIRIYORSUN!?"

Güldü:
"Sen de bağırdın ya." dedi.

Dişlerimi sıkarak telefonu kapattım ve aşağıya inmek için, masanın üzerine bıraktığım dosyaları ve çantayı alıp kapıya yöneldim. Sumo'nun, acı acı havlamasıyla olduğum yerde dikilip başımı ona döndüm.

"Üzgünüm Sumo..." diye fısıldadım. Kapıyı ardımdan kapatarak hızlıca merdivenleri ikili üçlü indim.

Dış kapıyı açtığımda, Connor'u arabaya yaslanmış bana bakarken gördüm. Ağacın altındaydı. Güneş, yüzüne yeşil yelpaze tutan mahçup bir kadın gibi kendini yaprakların altına gizliyor ama bunu beceremeden sıcacık ışıklarını onun narin ve bembeyaz yüzüne vuruyordu.

Beyaz tenli adam, kollarını kavuşturup dudaklarını ıslattı.

"Sonunda geldiniz, dedektif hanım." dedi. Basamakları inip yanına vardığımda belimden kavradı beni. Alnıma uzun bir öpücük kondurdu.

"Günaydın, bebeğim..." diye mırıldandı. Bunu söylerken sesi içten ve derinden gelmişti. Bu sesin etkisiyle güldüm.

"Bebeğim, ha? Artık ilişkimizde yeni bir kilit açıldı doğru anladıysam?" diye sordum alay ederek.

Sırıtarak beni iyice kendine çekti. Göğüsüm, onun göğsüne değiyordu neredeyse. Kulağıma eğilip aynı ses tonunda:
"Nasıl dersen öyle." diyip göz kırptı. Alay edip beni hassas noktalarımdan vurmaya çalışıyordu. Aynı şekilde sırıttım.

"E hadi bırak da binelim arabaya." dedim. Omuz silkerek beni tutmaya devam etti. Sanki beni himayesi altına alıyor, hiç bırakmak istemiyor gibiydi.

Tek eliyle belimin arkasını ve kenarlarını usul usul okşarken gözlerini kapayıp derin bir iç çekti. Gözleri kapalı bir konumdayken:

"Seni kendi rızamla bıraktığımı düşünme, sırf Yüzbaşının ikimize geç kaldığımız için kızmasını istemediğimden şimdilik git hadi." dedi ve yavaşça elleri belimden ayrıldı. Arabanın kapısını açıp, sürücü koltuğuna oturdu. Ben de yanındaki yolcu koltuğuna oturdum. Kontağı çevirip arabayı çalıştırdı. Bir ayağı gazda, diğer ayağı da frenin hemen yanındaydı.

Hayalet ekrandan bluetooth ile kendi telefonuna bağlandı. "İstek parça?" diye sordu. Dudaklarımın uçları yavaşça yukarı kıvrılarak gözlerim hafiften kısıldı.

Kiraz Çiçekleri / ConnorxYNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin