"Yn yaptı gördüm!" Küçük kardeşim babamız Tengri'nin önünde sahte göz yaşlarını dökerek üzerime attığı iftira için rol yapıyordu.
"Yalan söylüyor Han'ım! Bana güvenin, size hiç yalan söyledim mi?" Babam ikimize de sonsuz güven duyduğu için kafa karışıklığı yüzüne yansımıştı.
"İşin aslı öğrenilene kadar buyruğumdur Yn insan katına sürgün edilecek." Kardeşimin fark ettirmeden sırıttığını gördüm. Hayal kırıklığıyla babama daha sonra ise en başından beri sesini çıkarmayan anneme baktım.
"Bir iftira için beni sürgün mü edeceksin baba!?"
"Sözümün üstüne söz istemiyorum. Götürün onu." Kayra korkutucu cüssesi ile üzerime gelirken Ülgen araya girdi. "Ben onu götürürüm baba." İyi Ülgen beni zalim Kayra'ya bırakmadan babamın huzurundan götürdü.
"O kaltağı yeminim olsun geberteceğim!"
"Yn hatun sessiz olun lütfen, sizi güvenli bir şekilde buradan çıkaracağım."
"Ne güvenlisi be!? Sürgün edildiğimin farkında mısın Ülgen bey? Bu utançla nasıl yaşarım? Üstelik o piçin iftirası yüzünden olmuşken." Ülgen omuzlarımı tutup sarstı. "Kendine gel Yn hatun! Zorluk çıkartırsan ölürsün. Yaşayıp masumluğunu ispatla. Erlik'in tuzağına düşmeyecek kadar akıllı bir kadınsın sen."
Haklıydı. Kendimi aklayıp o kaltak kardeşimin cezalandırılmasını izleyecektim daha. Erlik ile olan yasak ilişkisini benim üzerine yıkmak neymiş öğrenecek o piç.
Onu haklı bulduğumu anlayınca Ülgen beni insan katına indirdi. Baykal gölünün yanında, ıssız ormanların içindeyken cidden büyük bir belayı başıma aldığımı bir kez daha hatırlamış oldum.
Gölün dibine çöküp bacaklarımı kendime çektim ve kollarımı etrafına doladım. Bozulan sinirlerim yüzünden ağlamaya başlamıştım. Gecenin karanlığında olmak her şeyi daha da kötüleştiriyordu.
"Küçüğüm... Kendini böyle yıpratmamalısın..." gölün içinden gelen sesle irkildim. Ak Ana'nın sesiydi bu (su tanrıçası). "Birazdan o gelecek. Güvendesin."
"Gelecek mi? Kim?" Suyun ışıltısı kaybolduğunda kırılan küçük dal sesleriyle soluma döndüm hemen.
Bana kıyasla epey yapılı duran bir adam çatılı kaşları ile beni süzüyordu. Aşırı korkutucu bir havası ve delici bakışları vardı. Tanrıça olan beni bile gerebiliyordu.
"Yn Hatun sen misin?" İsmimi nereden biliyor!? "Yn Hatun ile ne yapacaksın?" Yavaş adımlarla bana doğru gelmeye başladı. "Soruma cevap ver."
Karşımda dikilince daha da ürkütücü olmaya başlamıştı. "Uzak dur benden!" Ger çekildim ama kaçsam nereye kaçacaktım ki? "Sanırım cevabımı aldım." Ne olduğunu bile anlamadan korkutucu adam beni tek hamlede omzuna atmış ve geldiği yere geri dönüyordu.
"Bırak beni çabuk! Irz düşmanı sapık! İndir beni!" Debelenip onu düşürmeye çalışıyordum ki kalçama yediğim şaplakla donup kaldım. Neyin içine düştüm ben be!?
"Ne istiyorsun benden!? Bırak beni lütfen!?" Atının yanına geldiğimizde beni indirip atın yanındaki çantadan uzun bir bez aldı. "Sessiz ol." Bileklerimi kendisine çekip ipi etraflarına doladı. "Ne yaptığını sanıyorsun!? Bırak!" Bileklerimi çeksem de onun gücünün yanında pek bir etkisi yoktu.
"Ata bin." Sinirden delinecek gibi hissediyordum. "Kimsin sen be!? Binmeyeceğim!"
"Kurtlara yem olmakla benimle gelmek arasında bir seçim yap." Cümlesinin hemen ardından duyduğum kurt ulumaları daha çok korkumu körüklemişti. "Senin bana ne yapacağın meçhulken neden seninle geleyim? Ölmek daha cazip görünüyor."