❝Artık gram uyku girmiyor gözüme, lafamın içinde, biz birbirimize aitiz. Ve sensiz yapamıyorum ben, neden bulamıyorum senin gibi birini?❞
Bugün işim erkenden bitmişti. Bedenim artık beni taşımakta zorlandığını belli ederken, hâlâ gerçekten bana kırıldığını düşündüğüm Seo-jun'daydı aklım. İşte pek mecbur olmadıkça benimle muhattap olmamış, eski samimiyetinden uzaktı. Ama mecburen muhattap olduğumuz vakitlerde her ne kadar eskisi kadar olmasa da samimi davranmaya çalışmıştı. Ama bunun zoraki olduğunu göremeyecek kadar kör değildim, elbette fark etmiştim. Hatta moralim bile bozulmuştu bunun için, Taehyung yüzünden tek tek arkadaşlarımı kaybediyordum. Bir beni değil, arkadaşlarımı da zehirlemeyi unutmuyordu. Derin nefes aldım, çıkışta Seo-jun'u bekliyordum.
Sonunda bedeninin dışarı çıktığını gördüğümde, çantasını takıp düzeltiğini fark ettim. Bana doğru farkında olmadan yürümeye devam ettiğinde sonunda çantasını düzeltmiş ve başını kaldırmıştı. Karşısında beni gördüğünde şaşkınlıkla bir iki adım geri gitti.
"Ah, Jungkook-ah, burada ne yapıyorsun? Beni korkuttun."
Dediği şeyle güldüğümde, onunda buruk gülüşünü gördüm. Sanırım haklıydı, çünkü ona evet dedikten sonra sözümden caymam benim hatamdı. Kesinlikle sonuna kadar haklıydı, yutkunarak gözlerinin içine baktım.
"Ben... Ben dün için özür dilerim senden, abimin arkadaşıydı. Abim olmadığı zamanlar beni ona emanet ediyor, bu yüzden biraz sert çıkıştı. Kızdım zaten ona sen gittikten sonra en sonda ikna ettim, eğer istersen sinemaya gidebiliriz?"
Attığım yalan ile ekstra bir utanırken, umarım uzun bir süre bu yalanımı fark etmezdi. Biliyordum eninde sonunda öğrenecekti ama bunu benden öğrenmesi en iyisiydi, başkasından öğrenmesi arkadaşlığımızın bozulmasına sebep olabilirdi. Seo-jun, kaşlarını kaldırmış eski samimiyetine dönerek, heyecanla konuşmaya başlamıştı.
"Ah neden olmasın Jungkook-ah!"
Gülümseyerek yanında durdum.
"O zaman şimdiden ne izleyeceğimizi seçmeliyiz öyle değil mi?"
Samimi bir gülümsemeyle hemen başını salladı.
-
Sonunda sinemaya gelmiştik fakat yol boyu bir türlü ne seçeceğimizi bulamamıştık, Seo-jun ise biletlere bakmaya devam ederken, omzuna dokunup, "sen seçerken, bende mısır almaya gideyim." Dediğimde gülümseyerek başını salladı. "Peki."
Hızlı adımlarla mısır almaya doğru yürüdüm. Sonunda mısır satan adamın yanında durduğumda, "iki mısır lütfen." Demiştim.
Adam başını sallayıp hazırlamaya başladığında arkamda yavaş yavaş sıra olan insanlara baktım, daha sonra gözlerim biraz daha etrafı gezdi.Gördüğüm kişilerle yutkundum, siyah takım kıyafetleri giyen iki adama baktım. Bana bakıyorlardı, hızla önüme döndüm. Uzakta oldukları için onlara baktığımı anlamadıklarını düşündüm, Taehyung ise ondan beklediğim performansı sergilemişti. Takip ediliyorduk, öfkeyle dişlerimi sıktım hayır şu an Taehyung'a mesaj atıp küfür etmemem gerekiyordu. Onları fark ettiğimi belli etmemeliydim. Tanıştığımızdan beridir Taehyung'un bu hâllerinden çok korkmuştum, ve şu an ise korktuğum başıma geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Poison | Taekook
FanfictionJeon Jungkook, sosyal medya da gördüğü haberle hiç tanımadığı bir adamın evine yatak arkadaşı olma düşüncesiyle gitmişti, fakat yatak arkadaşı olduğu kişinin bütün polislerin ve rakiplerin onu alt etmekte zorlandığı Kim Taehyung olduğunu bilmiyordu...