9- ❝Kırmızı Şarap Kadar Lezzetli❞

1.4K 131 120
                                    

Biliyordum, her şeyin mahvolduğunu, biliyordum.

Bir insan kendi haklarını alamaz mıydı? Yahut ne bileyim haklarını istemek onunda hakkı değil miydi? İnsan, özgürlüğünün kısıtlandığı bir yerde nereye kadar yaşamak isterdi?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bir insan kendi haklarını alamaz mıydı? Yahut ne bileyim haklarını istemek onunda hakkı değil miydi? İnsan, özgürlüğünün kısıtlandığı bir yerde nereye kadar yaşamak isterdi?

Bir süre sonra boğulmaz mıydı? Onun yanından ayrıldıktan sonra Seojun'un yanına gitmemiştim. Zaten gitmeye yüzümde yoktu. Sadece eve gidip hıçkırarak ağladım, gözlerim şişene kadar, boğazım tahriş olana kadar haykırarak ağladım. Çok büyük bir boşluktaydım, nefes alamıyor gibiydim. Ne yapacağımı bilmiyordum, nasıl her şeyi toparlayacağımı zerre bilmiyordum.

Kendimi aile sorunları olan küçük bir çocuk gibi hissediyordum. Yalnız, çaresiz, ne yapacağını bilemeyecek hâlde, sadece sunulan bir hayatı yaşayan küçük bir çocuk gibi hissediyordum. Hatta seçenek bile sunulmuyordu. Sadece kendisine söylenelenleri yapıyordum. Karşı çıkma şansım yoktu.

Bu çok iğrenç bir histi.

Kırk yıl düşünsem böyle bir durumun başıma geleceğini düşünmezdim. Taehyung, bana yedi saat önce beni sevdiğini söylemişti. Yani sanırım söylemişti. Ondan böyle bir şey beklemek, iki düşman ülkenin birbiriyle kardeş ülke gibi olması kadar imkânsız bir durumdu. Seojun'a o kadar verdiğim umutlardan sonra onu yarı yolda bırakmak, bana yakışacak bir davranış olmazdı. Bunu ona yapmaya hakkım yoktu. Özellikle de bana karşı saf bir duygu besliyorken, bunu yapmaya hiç hakkım yoktu. Kimse birini sevdiği için acı çekmeye hakkı yoktu.

Bir bataklığın içinden çıkmaya çalışıyordum fakat Taehyung bana yardım etmek yerine beni o bataklığın içine daha çok sokuyordu. Belki Seojun'a kısaca ondan hoşlanmadığımı söyleseydim. Gerçekten de bu kadar zorlanıyor olmazdım, yahut belki de Taehyung ile başından beridir böyle bir anlaşma yapmıyor olsaydım, belki şu an çok normal bir hayatım olabilirdi.

Taehyung'un bahsettiği o kişi, sanırım önceden bir birlikteliği olmuştu. Ne bileyim belki de o, o kişi yüzünden bu hâle gelmişti. Geçmişi kötü olduğu belliydi. Sadist olduğu kadar da mazoşist birisiydi. Mazoşist olduğunu da, sigarayı kolunda zevkle söndürürken görmüştüm. Sadist olması da zaten benimle yatarken, belli olmuştu.

Hoşuma gidiyor muydu? Deli gibi hoşuma gidiyordu. Ondan deli gibi hoşlanıyordum. Fakat duygularımı yok etmek istiyordum, onunla beraber olamazdım. Yaptığı şeyler masum şeyler değildi. Hemde hiç değildi. Özellikle de polislerin onun suçlu olduğunu bildiği hâlde, kanıt bulamadıkları için elleri kolları bağlı hâlde durmaları hiç normal bir şey değildi. Ben biliyordum fakat o bahsettiği kişi biliyor muydu? Yoksa ondan sonra mı böyle bir suça girişti?

Başımı kaldırmaya bile taketim olmadığı için sadece başımı koltuğa yaslamış ve şişmiş gözlerimi açmaya çalışmıştım. Ağlamaktan tahriş olan göz altlarım gözlerimi araladığım sırada yanmaya başlamıştı. Fakat umursamadım ve hemen koltuğa attığım telefonuma uzanarak Jimin'i aradım.

My Poison | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin