a little death

94 10 42
                                    


5 ay önce

.

Bir esmer beden, inci beyazının rengine boyanıyor ki bu boya kalıcı değil. Kalıcı olsun istiyor Regulus. Belki fiziken değil ama ruhen, bir izini bırakabilmek istiyor. Bir mühür gibi, en basit örneği ile bir öpücük, bir koku veya bir ruh. En kalıcısı hangisiyse o.

Arkada hafif bir müzik çalıyor, ritimle birlikte James bırakıyor kendini yatağa, Regulus'un yanına kıvrılıyor her yerindeki içki kokusuyla. Anında uykuya dalıyor esmer beden, Regulus'u ise uzun bir gece bekliyor. Sonuçta yıldızlar geceye, Güneş ise gündüzlere mahkûm.

Oda tamamen içki kokusuna bulanmış, genç adamsa bundan memnun. Bu yüzden bir sigara yakıyor yatarken, içine çekip dumanı üflerken kolunu yataktan aşağı bırakıyor. Sigara elinden düşse de pek umursamıyor. Sonra bedenine bakıyor, örtü, ne kapatması gereken bölgeleri kapatıyor ne de yaralarını. Bacaklarındaki kesik izlerini ezbere biliyor.

Arkadan gelen müziğin sesi artıyor sanki o an. Regulus, James'e bakıyor, James'in gözleri kapalı. Hep olduğu gibi diyor içinden genç adam. Gülümsüyor sonra, kıvrılıyor o da aynı James gibi. Ancak ondan farklı olarak o, James'in dibine sokuluyor.

Teninin hiç bir ışığa ihtiyaç duymadığını görüyor Regulus. Kendi kendine Ay gibi parlıyor James. Kendini görebilse ne düşünürdü acaba diye sorguluyor kendi kendine genç. Sonra aklına farklı bir soru geliyor, beni uyurken izleyebilse ne düşünürdü acaba?

Bir şey düşünmezdi diyor içinden bir ses. Seni o kız olarak hayal ederdi.

James'in kime aşık olduğunu, kime ait olduğunu biliyor Regulus. Kendisine dair hiç bir sevgi kırıntısı taşımadığının farkında. Her an onu düşünüyor, yemek yerken, Quidditch oynarken, Regulus ile birlikte olurken... Regulus ile sevişirken bile o, kızı düşünüyor. Hiç bir erkeksi vücut hattına dokunmuyor bu yüzden. Kasıklarına, göğüslerine, boğazındaki belirgin adem elmasına, hiç birine. Hiç bir zaman. Görmemeye çalışıyor, bakmamaya. Özgür olmamaya çalışıyor. Bunun için Regulus, kendini kapalı kafeste sıkışmış gibi hissediyor. Dokunmasını istediği hiç bir yere dokunmuyor, kendi için olanı alıp gidiyor James, umursamıyor. Regulus'u ortada bırakıyor.

Bedensel hiç bir zevki ve hazzı umrunda değil ki gencin. Tek istediği ruhundaki açlığı doyurabilmek. Ve ruhundaki en büyük boşluğu açan şeylerden biri James'in ona dokunmaması. Sanki ondan iğrenir gibi, bakmaması. Nefret etmesi. Tiksinmesi.

Bazen hiç zevk almıyor. Hatta zevkten çok nefret oluyor onun hissettiği. Kendi duygularından ve kendi bedeninin her bir santiminden nefret ediyor.

Ona sorsanız, bir vajina ve iki iri göğüsünün olmasını istiyor mu? Hayır. Ama eğer James ondan bunu istiyorsa onu yapmaya bile razı. Eğer kendisini öyle sevebilecekse Regulus bunu yapar.

Peki o zaman kendisi nasıl hissedecek? İstemediği bedeni, zaten sevemediği bedeni iyice değiştiğinde ve onu hiç güzel hissettirmeyecek bir hal aldığında o ne yapacak?

Belki de James'i mutlu etmek onu her zaman mutlu etmiyordur. Aynı onunla sevişmesi gibi. Regulus'u mutlu etmeyen ama James'i eden bir şey bu da.

Belki de bir kez olsa bile Regulus da iyi ve mutlu hissedebilir. Eğer James, onunla bir erkek olarak ilgilenirse bu sefer ne olur? O mutsuz mu olur? Bu sefer sadece Regulus mu zevk alır? Yine mi adaletsizlik olur?

Evet, olur. Çünkü James, hiç bir zaman ne bir erkek ile ne de Regulus ile ilgilenmedi. Onlar hiç bir zaman iki erkek olarak sevişemeyecekler. Regulus her an bir kadının rolünü almak zorunda. Regulus her an Lily'nin rolünü almak zorunda.

Sadece bir kere diyor Regulus bu sefer. Sadece bir kere, en azından bedenimi sevdiğin için, benimle sevişemez misin? Sadece bir kere benim de bir erkek olmama izin veremez misin?

Sadece bir kere James, sadece bir kere benimle ben olduğum için sevişemez misin?

Ama bu yakarışların hiç birini duymuyor tabii ki o. Bunların hepsi Regulus'un kafasının içinde dönüyor. Karşısındaki bedenin kıvırcık saçlarına, esmer tenine ve kapalı gözlerine bakarken. Sonra gözleri, hemen yüzünün önünde duran ele gidiyor. James'in, ona dokunmaya reddettiği el.

İlk defa kendini düşünerek tutuyor o eli, önce yüzüne götürüyor, saçlarına göz kapaklarına, yanaklarına ve dudaklarına. En çok dudaklarında tutuyor genç adamın elini. Sıcak ağızımım içerisine bir yabancıyı kucaklar gibi kucaklıyor onu. Dili eski bir dost.

Hiç çekincesi yok çünkü uyanmayacağını biliyor. James ne zaman içse ve sevişseler sonrasında kulağının dibinde davul çalsanız bile uyanmaz.

Bu yüzden elini kendi adem elmasına götürüyor Regulus. Boğazını sıkıyor ve nefes alamamak o an hoşuna gidiyor. Böyle bir ölüm ne kutsal, ne ilahi.

Sonra göğüslerine, çıkıntılı göğüs uçlarına ve ayrıldıkları göğüs arasına. Dokundurabileceği her yerine. İmkanı olsa kalbine, sahibi ile kavuşsun diye yazılmış gibi.

Karın kasları sonraki durak oluyor. Çok hafif, çizgisini belli edecek kadar varlar zaten. Her bir çizgiye, James'in işaret parmağını bastırarak gezdiriyor. Yetmiyor ve bu sefer tüm eliyle çizgileri takip ettiriyor. En büyük arzusuna giden bir haritayı takip ediyor o parmaklar.

Nefesini kesen her bir dokunuşla beraber, takip ettiği son çizgide duruyor. Midesindeki kelebekler ellerini titretiyor gencin.

James'in eli, Regulus'un kasık çizgisine geliyor.

Nefesini tutuyor Regulus. Dokunmadığı her yere dokunması ayrı, James'in, kendi erkekliğine dokunması ayrı. Hiç tanışmamış olan bir dokunuşu hissetmek, yuva gibi.

O andan itibaren Regulus bu dokunuşa 'küçük ölüm' demeye başlıyor. Kasıklarında gezdirdiği el, hiç bir ruha sahip olmadan iyi hissettiriyor.

Ve Regulus bunun için kendini suçlu hissediyor.

.

a little death | jegulus Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin