Unuttun Mu Biz Sadece Avcıyız!

487 34 23
                                    

Mun yüzünü çevirip havai fişekleri izlemeye başlarken Hana açıklama yapma ihtiyacı duydu, ama adeta dudakları mühürlenmiş gibi hiçbir şey söyleyemiyordu. Havai fişekler sona erince Mun gülümseyerek "Artık geri dönebiliriz." dedi. Hana bu gülümsemenin yapay olduğunu anlasa da gülümseyerek karşılık verdi.

Sığınağa geri dönene kadar ikisi de tek kelime etmeden yürümeye devam ettiler. Sığınağa yaklaşınca Hana sessizliği bozup "Aynı anda içeri girmeyelim." dedi.

Mun, olduğu yerde durarak" Neden?" dedi.

Hana: "Yanlış anlayabilirler."

Mun: "Neyi yanlış anlayacaklar?"

Hana: " Tüm gün ortalarda değildik, ve bu saatte beraber dönüyoruz."

Mun: "Yani?"

Hana: "Aramızda bir şeyler olduğunu düşünec...

Mun, araya girdi. "Yapma noona, birlikte gitmemizi kimse garipsemeyecek. Unuttun mu biz sadece avcıyız!"

Son cümleyi o kadar vurgulu söyledi ki Mun yürümeye devam ederken bu cümle Hana'nın zihninde yankılanmaya devam etti.

Sığınağa döndüklerinde herkes çoktan uyumuştu. İkisi de birbirine sadece "İyi geceler." deyip odalarına geçtiler.

Hana, odaya girince kolyenin paketini bile açmadan çekmeceye koydu. "Böylesi daha iyi olacak ikimiz için de." diyerek başını yastığa koydu.  Ama zihni onu rahat bırakmadı. Mun'un söylediği her şey tek tek gözünün önüne geliyordu. Bir sağa bir sola döndü. Zihnini başka şeyler düşünmeye yöneltmeye çalışsa da her düşündüğü şeyin sonu bir şekilde Mun'a bağlanıyordu. Nefes alamadığını hissetti. Pencereyi açıp hava aldı. Su içmek için dışarı çıktığında kendini Mun'un odasındaki küçük pencereden ona bakmaya çalışırken buldu.

Mun aniden odadan çıkınca Hana ona baktığını anlamaması için aniden gözlerini kapattı, kollarını öne doğru uzatıp, uyurgezer taklidi yaparak yere uzandı. Mun olanları hayretle izledi. "Noona?" diye seslendi. Hana uyurgezer olduğuna inandırdığı için kendiyle gurur duyarken hesaba katmadığı bir şey oldu.

Mun yere doğru eğildi. Bir koluyla belini bir koluyla bacaklarını tutup Hana'yı kucağına aldı ve odasına götürmeye çalıştı. Hana bu ihtimali gözden kaçırdığı için kendine lanet etmekle meşguldü. Kalp atışları hızlanmaya başladı. Mun'un onu bir an önce odasına götürüp bırakması için dua ediyordu.

Odasının kapısını açtı. Yavaşça Hana'yı yatağına yatırıp üstünü örterken onu bir süre izledi. "Bir insan her haliyle bu kadar güzel olabilir mi?"

Geri çekilecekken Hana'nın saçı Mun'un ceketinin düğmesine takıldığı için geri çekilemedi ve Hana çığlık atmamak için kendini zorladı.

Mun,  Hana'nın saçını düğmesinden ayırdıktan sonra saçını okşayarak"Umarım canın çok yanmamıştır, uyanık olsaydın canıma okurdun." diye sesli bir şekilde iç geçirdi.

Hana gülmemeye çalışırken Mun, saçlarını okşamaya devam etti. Saçlarını okşaması Hana'yı gevşetti ve gerçekten uyuyakaldı. Mun, Hana'nın uyanınca yanında olmasından rahatsız olacağını düşünerek gitmeye karar verdi. Odadan çıkarken uyurgezerlik ihtimalini düşünerek telekineziyle kapıyı kilitlemeyi ihmal etmedi.

Hana sabah uykusunu alarak uyandı. Kendini çok gevşemiş ve rahat hissedip "Ne zaman uyudum acaba?" diye iç geçirdi. Hazırlanarak odasından çıkarken Mun dışında tüm counterlar'ın kahvaltı yaptığını gördü.

Hana gelince Bayan Chu onun için yaptığı yosun çorbasını getirdi. "Doğum günün kutlu olsun Hana!"

Gülümseyerek "Gerek yoktu Bayan Chu." dedi.

Mo Tak araya girip "Bugün senin doğum günün sadece soğumadan iç." dedi.

Jeok Bong pişirdiği eti uzatırken Hana, Mun'un nerede olduğunu sordu.

Mo Tak imalı bir bakış atarak "Sana sormamız gerekiyor, dün gün boyunca ikiniz de yoktunuz.

Hana umursamazca "Bilsem neden sorayım?" derken Bayan Cho araya girdi."Almanya'daki counterlardan biri buraya geldiği için yanına gideceğini söyledi. "

Kahvaltıyı bitirdikten sonra Bay Choi bu akşam yemeğini dışarda yemek için rezervasyon yaptığını söyledi.  Hana giyinmek için dolabına bakarken Mun'un onun için aldığı elbiseyi giymeyi kısa bir anlığına düşündü ama bu düşünceden hemen vazgeçti. Bu konuda tavrı netti. "Anieyo, ona umut vermek istemiyorum, sınırları korumalıyım." diye iç geçirdi.

Akşam herkes hazırlanıp yemeğe giderken Mun henüz gelmemişti. Biraz bekledikten sonra yemekleri sipariş etmeye başladılar. Hana, her ne kadar kabullenmese de Mun'un neden hâlâ gelmediğini merak etmeye başlamıştı. Counterlar yemekleri bitirip pasta yemeye başlamışken Mun yanında bir kadın ile restorana geldi.

Mun, counterlara doğru gülümseyerek"Geç kaldığımız için üzgünüm, anca gelebildik." dedi.

Herkes şaşkınlıkla bakarken Mun "Hey sizi tanıştırmadım değil mi? Bu sabah gitmeden önce bahsettiğim Almanya'daki counterlardan Juna."

Hana, Juna'yı baştan aşağı süzdü. Sarı saçlı, mavi gözlü tahmini kendi yaşlarında ya da birkaç yaş daha büyük gösteriyordu. Hafif bir makyaj yapmıştı ve gerçekten güzel görünüyordu.

Juna gülümseyerek"Merhaba." dedi. Mun, sandalyeyi geriye çekerek önce Juna'yı oturttu. Daha sonra yandaki sandalyeye de kendisi oturdu. Bulunduğu yer itibariyle aynı zamanda Hana'nın tam karşısında duruyordu.

Mo Tak hemen atıldı. "Vay be demek Korece biliyorsun."

Juna utanarak "Çok iyi sayılmam, temel ifadeleri biliyorum sadece." dedi.

Jeok Bong, hayranlıkla bakıp "Bence çok iyisiniz." dedi.

Mun, "Juna biraz alçakgönüllüdür." deyip ona bakarak gülümsedi ve herkesle tek tek tanıştırırken en son sıra Hana'ya geldi.

Mun: Bu da Hana noona. bahsetmiştim sana o da tıpkı senin gibi anıları okuyabiliyor Juna. Hana'ya bakarak devam etti. Juna neredeyse sana denk biri noona."

Hana, Mun'a karşı bakışlarını dikleştirerek "Bana noona diyor ama ona ismiyle mi hitap ediyor?" diye iç geçirdi.

Juna, elini uzatırken, Hana sadece gülümseyerek "Yüzüğün güzelmiş."dedi.

Yüzüğüne baktı ve devam etti. "Evet çok değerli benim için, Mun sayesinde."

Mun gülümseyerek karşılık verdi. Hana içten içe sinirlenmeye başladı. "Mun sayesinde mi?"

Bayan Choi fotoğraf çekmeleri için ısrar edince herkes yan yana dizildi. Juna fotoğrafları çekmeye başlayınca Hana beklenmedik bir hamlede bulundu. Eliyle Mun'un kolunu sardı. Mun, neler olduğunu anlamayıp sadece şaşkınlıkla bakarken Hana bunu görmezden geldi.

Daha sonra herkes muhabbet ederken Hana elini yüzünü yıkamaya gitti. Bir süre aynada kendi yansımasına baktı. "Böyle bir şey yapmış olamam."diye iç geçirdi. Aklını kurcalayan şeylerden biri de Mun'un bu duruma tepkisiz kalmasıydı. "Neden bana sarılmayı ya da elini belime koymayı istemedi?" diye düşünmeye başlarken kendine kızdı. "Saçmalama Hana!" Son günlerde yaptığı şeylere inanamıyordu. Kendini toparlayıp kapıdan çıkarken Mun'un beklediğini gördü.

Hana: Ne arıyorsun burada?

Mun: Seni bekledim.

Hana: Gördüğün gibi çıktım, gidebilirsin.

Mun: Noona bana bu kadar kötü davranmak zorunda mısın?

Hana: Kötü mü davranıyorum sana?

Mun: Benimle ilgili hiçbir şeyi farkında olmadığını unutmuşum.

Hana: Farkında olan başkaları var, onların yanına gidebilirsin.

Mun: Kimden bahsediyorsun?

Hana cevap vermeden ilerlerken Mun, Hana'nın önüne geçti. "Soruma cevap vermedin noona!" dedi.

Hana, "Biliyor musun, son zamanlarda..." Juna'nın onlara doğru geldiğini görünce söyleyeceği şeyden vazgeçti. "Unut gitsin!" deyip masaya döndü.

MUNHANA-TUC - THE UNCANNY COUNTER 3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin