Mun şaşkınlıkla bakarken Hana devam etti. "Yanlış anlamanı istemiyorum. Hisler derken sadece, benden vazgeçmediğini hissettiğimi kastettim ve sonra.."
Mun kollarını kavuşturdu. "Beni öptün!" dedi.
Hey, bak! Ne tür anlamlar çıkardığını bilmiyorum ama ben sadece test etmek için öptüm ve geri çekildim. Devamını getiren sendin! dedi Hana.
Mun ukala bir tavırla "Çok fazla anlam çıkardım açıkçası." dedi. Hana'nın saçlarının bukleleriyle oynamaya başlayıp "Sonuçta her gün böyle bir kadın tarafından öpülmüyorum. "dedi gülümseyerek.
Hana , Mun'un elini saçlarından çekerek. "Böyle bir kadın tarafından öldürülme ihtimalinin de olduğunu unutuyorsun galiba."dedi.
Hana'nın bakışlarının altında sadece "Unutmak mümkün mü?" diyebildi Mun.
Hana umursamaz bir tavırla kahveleri tepsiye yerleştirdi. "Çok konuşuyorsun, hadi götür kahveleri. "
Mun kahveleri alıp giderken Hana da peşinden geldi. Tüm counterlar kahve eşliğinde sohbete devam ettiler. Gecenin ilerleyen saatlerinde herkes birer birer uyumak için odasına giderken sadece Juna, Mun ve Hana masanın etrafında oturuyordu.
Juna ve Mun Almanya'dan bahsedip geçirdikleri günler hakkında konuşmaya başladılar. İlk karşılaşmalarından yakaladıkları kötü ruhlara kadar Almanya'da yaptıkları neredeyse her şeyi konuşup kahkahalar eşliğinde anlatıyorlardı. Hana bu durumdan rahatsızlık duymaya başladı.
Daha fazla dayanamayıp imalı bir şekilde sordu. Mun, konuşmamız gerekmiyor muydu?
Mun: Olur, konuşalım.
Hana: Burada mı?
Juna, ayağa kalktı. "Konuşmanızı bölmek istemezdim ama geç oldu. Benim gitmem gerekiyor.Ceketini üstüne alırken " Bana aldırmadan devam edebilirsiniz." dedi.
Hana tepkisiz kalırken Mun ayağa kalktı. "Juna bu saatte tek başına gidemezsin. Ben de geleceğim seninle."
Juna, "Nazik teklifin için teşekkür ederim Mun ama sizin konuşacaklarınız var gibi duruyor. O yüzden.."
Mun araya girdi. Ve Hana'dan onay bekleyerek "Sonra da konuşabiliriz değil mi?" dedi.
Hana ne diyeceğini bilemedi. Bir an için gerçekten bağıra çağıra içini dökmek istedi ama yapmadı Oturduğu yerden ikisinin beraber çıkıp gittiğini izleyebildi sadece.
Bir süre tek başına oturduktan sonra odasına geçti. Aynada kendine bakıp iç geçirdi. Ne bekliyordun ki? Önce seninle konuşalım Hana mı diyecekti? Hadi öyle dedi diyelim ayak üstü mü konuşacaktınız? Sorun bunlar değil kendini kandırmayı bırak sadece seninle olmaması sinirini bozuyor. Hadi ama tek derdin seni değil onu seçmesi değil mi? KISKANMAK MI? Alakası bile yok.
"Kendi zihnimi okumayı bırakırsam her şey daha kolay olacak belki de"diye iç geçirip kendini yatağa attı.
Mun ve Juna yolda giderken az önce yaşananlar hakkında konuşmadılar. Mun geri dönerken "Yarın görüşürüz."deyip vedalaştı Juna'yla.
Sabah olduğunda Jeok Bong ve Mo Tak kamp için aldıkları çadırları arabaya yüklüyordu. Mun ise Bayan Chu'ya yardım ediyordu.
Bay Choi, elindeki çantaları götürürken "Hana, aşağıdaki depoda uyku tulumları var onları getirebilir misin? dedi. Hana başıyla onaylayıp aşağı inmeye başladı.
Hana depoya girdiğinde içi oldukça karanlıktı.Telekineziyle ışığı açmaya çalışırken lamba hafifçe yanıp sönmeye başlayarak patladı. Telefonunu yanına almadığı için son çare eliyle dokunarak uyku tulumlarını aramaya başladı.
Alan oldukça dar olduğu için hareket etmekte zorluk çekiyordu. Karanlıkta basamağı görmediği için ayağı boşluğa düşerken "Dikkat et!" diye bir ses odada yankılandı ve geriye doğru düşmeye başladı. Tam hu sırada biri belinden tutup çekerek düşmesini engelledi.
Aralarındaki gerilimin yaydığı enerjiyle lamba parlak bir şekilde yanmaya başlayınca Hana, belini tutan kişiyle göz göze geldi. Mun.
"Burada ne işin var?"deyip kendini geri çekti. Mun'un üstüne doğru yürümesiyle birlikte Hana da geriye doğru yürümeye başladı.
"Böyle mi teşekkür ediyorsun?" dedi. Mun yaklaşarak.
Hana duvara çarptı ve göz göze geldiler. "Sana niye teşekkür edeyim?" dedi.
Mun: Hana, bak sorun ne gerçekten anlayamıyorum. Bana söylersen çözebiliriz.
Hana: Sorun falan yok,Mo Tak'ın dediği gibi huysuz Hana'yım işte.
Mun: Hayır, değilsin. Hiçbir zaman da olmadın. Başkaları için nasıl göründüğünün önemi yok ben seni her halinle seviyorum. Dünyanın en uyumlu insanı da olsan en uyumsuz insanı da olsan sana olan sevgim değişmeyecek. Beni sevip sevmemen de sana olan sevgimi değiştirmeyecek. Çünkü seni koşulsuz seviyorum Hana, seni sen olduğun için seviyorum.
Hana: Ben ne diyeceğimi bilmiyorum.
Mun: Belki biraz bencillik olacak ama bana artık bir cevap ver lütfen Hana. Senin de hislerin olduğunu biliyorum. İnkâr etsen de biliyorum.
Hana: Mun, hislerim var. Evet ama daha önce de söyledim. Ne anlama geldiğini bilmiyorum. Ben sadece Dohwi'yi sevdim. Ondan sonra hiç kimse benim kalbime dokunamamıştı. Sen, sen sanki o kilitli kapıyı açtın, beni yeniden canlandırdın. Dohwi'ye neden birlikte olamayacağımızı söylemeye gittiğimi bilmiyorum. Sadece içimden bir ses bunun doğru olduğunu söylüyordu. Başta onun beni sadece eskisi gibi hatırlamasını istediğim için yaptığımı sanmıştım. Ama hayır. Hafızasını sildikten sonra hiç pişmanlık duymadım. O geçmişe aitti ve geçmişteki Hana'yı seviyordu. Bana onu hatırlatmamak için uğraştığınız o günü hatırlıyor musun? İyi olduğumu söylerken ciddiydim. Beni hatırlamadığı için üzülmedim. Aksine hayatını yaşayacağı için sevindim. Onun mutlu olmasını istiyorum.
Mun söylediklerini dikkatle dinledi. "Dohwi seni gerçekten sevdi. Onu unutmanı senden isteyemem Hana. Buna hakkım yok.Onu sevmeni anlıyorum fakat geçmişin için senden vazgeçmem Hana. Bana karşı adını koyamadığın o hissin adını ben biliyorum ama yine de sana sormak istiyorum. "Bugünün Hana'sı benimle olmayı kabul edecek mi?"
Hana, gözlerini kaçırdı ve gülümsemeye başladı. "Denemek istiyorum. Seni sevmeyi denemek istiyorum. Belki yıllar sonra birini sevebildiğimi de yine bana sen göstereceksin."
Mun, iç geçirdi. "Bana âşık olduğunu ne zaman fark edecek acaba?"
Hana, bakışlarını dikleştirdi. " Bir şey mi dedin?"
Bu sırada Jeok Bong, yukarıdan bağırdı. " Hey Mun! Hana! Yukarıya gelsenize. Juna da geldi çıkmak için sizi bekliyoruz."
Mun, "Iıı..Bizi bekliyorlar. Hadi gidelim."
Uyku tulumlarını beraber alarak yukarıya çıktılar.
Hana sormaya devam etti. "Söylemedin ne söylediğini."
Mun, gülümseyerek "Söylemedim mi? Söyledim ya."dedi.
Hana, kaşını kaldırdı. "Ne söyledin öyleyse?"
Mun, "Ne söyledim? Iı.. Hatırlamıyorum.. Tüh ya.. Keşke hatırlasaydım."
Hana, gülümsedi."Bu kadar üzüldüysen hafizanı okuyayım da öğrenelim istersen."
Mun, "Jeok Bong! Jeok Bong bizi mi çağırdın? Geliyoruz hemen!" deyip koşmaya başladı. Hana da arkasından koştu ve hep beraber arabaya binip kamp alanına doğru yol aldılar.