-Toprağın ağzından-
Her zamanki gibi bizimkilerle dışarı çıkmıştık. Her şey yol kenarında yerde acılar içinde kıvranan genç kızı görene kadar normaldi, daha doğrusu İzem görmüştü biz değil, hepimiz endişeyle yanına koştuk. Ama o bizden çok ürkmüştü, kedi yavrusu gibi korkmuştu. Ona yardım etmek hastaneye götürmek istemiştik, yürüyecek hali olmadığı için kucağıma almaya yeltendiğimde ise her şey çok başkalaştı, bir anda nefes alışverişleri değişti, bağırmaya dokunma bana demeye başladı oysaki dokunmamıştım bile, yaralıydı, çok yaralıydı.
Ama yaraları fiziksel olmaktan ziyade ruhendi. Ruhu yaralanmıştı, ruhu belki de paramparça edilmişti. Gözleri konuşuyordu, gözleri hayal kırıklığı diyordu, gözlerinden çok şey okunuyordu mesela çaresiz ama bir o kadar korkak oluşu, aç ama bir o kadarda doymuş, gözlerinde çaresizlik gördüm, bu halde bile kendini korumak zorunda olan bir genç kız gördüm... Daha kötü olmaya başladı artık bedenine de ruhu fazla geliyor gibiydi, kalbini tutmaya başladı sonrası ise o dokunmayın diyen kızın hareketsiz halleri kaldı.
Kucağıma alıp arabaya bindirdim ve hastane yoluna koyulduk, o yol bana o kadar bitmez gelmişti ki hep bu kadar uzun muydu diye düşünmüştüm, hayır değildi yol uzun değildi onun hayatı kısaydı, hayatta böyle değil miydi zaten, kaybedecek bir şeyin varsa kısa olan yollar, sözler daha da uzun olmaz mıydı. Ne ara geldiğimi bilmediğim hastaneye bağırışlarımız eşlik ediyordu, sedye diye bağırışlarımız yankılandı tüm koridorda.
Onlar içeride bir can için uğraşıyorlardı, belki de yaşamaktan nefret eden bir canı yaşatmak için uğraşıyorlardı, yaşamanın ölmekten daha zor olduğunu düşünen bir canı yaşatmak için çabalıyorlardı... Bir genç kız hayalleri, bedeni, ruhu, en çok da gülüşleri hiçe sayılmış bir genç kız. Ben bu düşüncelerle boğuşurken doktor çıkmıştı, koşar adım yanına gittik, oysaki söyledikleri o kadar da iç açıcı olmamıştı.
"Hastanın yakını mısınız ?"
"Metin abi bırak bunları, nasıl, iyi mi ?"
"Toprak hiç iyi değil, hem de hiç, vücudunda çok fazla darp izine rastladım, yanıklar, kesikler var."
Bir şey daha söylemek istiyordu gözlerinden belliydi ama o kadar arada kalmıştı ki ama bilmem gerekiyordu.
"Dahası mı var, ne demek istiyorsun, söyle."
"Cinsel istismar..."
Bu iki kelime belki söylemesi boğazı yakan orda bir yumru bırakan iki kelime, bazı insanlar için bir ömür acı demekti, gözlerindeki korkuyu hatırladım o çaresiz ama bir o kadar da ürkek bakışları, bu yüzdendi, yardıma muhtaç ama kendini korumak zorunda olacak kadar zor bir hayatı vardı.
Bizim bile içimizi bu iki kelime yakmışken, o nasıl kül olmadı, ben bu iki kelimenin altında ölürken, o nasıl yaşıyordu, ya da yaşıyor muydu ? Kalbi atıyordu da ruhu devam ediyor muydu o bedeni canlandırmaya, ruhsuz bir beden bir süre sonra kalbi terk etmez miydi ?
"Ne yapabiliriz onun için bize onu söyleyin."
"Hiçbir şey."
"Ne demek hiçbir şey, bırakalım mı diyorsun !"
Beni bir abi edasıyla bir camın önüne getirdi, o kız vardı kablolara bağlı, vücudunun belirli yerlerinde morluklar kesikler vardı, gördüğü yaralar içine kor ateş gibi düşmüşken ya görmedikleri, ya yetişemedikleri... Metin abi konuşmaya başladı, boğazı düğümlenecek şekilde bıraktı sözlerini ciğerime.
"Toprak baksana sen kıza, iyi bak ama, yaralarına bak, sence onu yaşatmak öldürmek değil mi, sence onu mutlu olmak zorunda bırakmak acısına haksızlık değil mi, sen ne görüyorsun orda, seni bilmem ama ben ruhu yitirilmiş, hayalleri genç yaşında bir cani tarafından çalınmış, belki bedeni değil ama ruhu yakılarak kül edilmiş bir genç kız görüyorum, yaraları acımadan açılmış, kapanmasına müddet verilmeden yenilenmiş. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FENİKS
Bí ẩn / Giật gân"Merhaba! Ben çağla, hayatı bir doğum günü gecesi durmuş, 19 yaşında bir kız. Hayatının çoğu bölümünde sevgisizlikle savaşan, hayatını güzelleştirmeye çabalayan genç bir kız. Babası tarafından genç yaşında ruhunu kaybeden, ruhundaki derin yaraları h...