Hayat eğer sizden birçok şey alıyorsa, yerine yenilerini koyarmış. Bazen yağmur etrafı ıslatmak için değil de yolunuzu temizlemek için yağarmış. Ailem dediğim insanlar bana yara açmışken, bu beş insan bana aile olmaya çalışıyordu. Ailem yoktu ama aile kavramını öğreniyordum. Belkide ilk defa aile kavramını gerçekten öğreniyordum.Şimdi karşımda yaralarımı sarmak için bekleyen beş insan vardı. Gözleri dolu dôlu, göz bebeklerinden bile ‘bırak yardım edelim ‘ çığlıkları atan, beş insan. O kadar korkuya, yaraya rağmen o kadar inanmak istedim ki. Asla sahte gelmiyorlardı, ama insan en güvendikleri tarafından yaralanınca güvenmeye bile korkar oluyor.
Ama bazen mucizelere inanmak gerekir, ya da bazen sizi mucizelere inandıranlara. İnanmasanız bile elleriyle size mucizeleri gelip gösteren insanlara inanmak gerekir. Ben hem mucizelere inandıranları hem de elleriyle mucizeler getirenleri buldum.
Bana dolu dôlu gözlerle bakıyorlardı, ne denilebilirdi ki. Bu kadar yaraya geçmiş olsun deseler geçmezdi, ortada geçmeyecek bir yara vardı. Her gün yeniden kanayan ve asla kabuk tutmayacak.
Düşüncelerimi bölen İzem olmuştu. Birden dolu ve şişmiş gözleriyle yukarı çıktı. Atlas peşinden gitmek istediğinde ise’ bekle geliyorum’ demekle yetindi. Birkaç dakika sonra elinde küçük bir bebekle geldi. Ben ne olduğunu anlamadan önümde diz çöktü ve ellerimi sıkı sıkı tuttu. Sanki bıraksa uçacakmışım kadar sert, ama yaralarıma değer korkusuyla da bir o kadar yumuşak tutuyordu. Elindeki bebeği elime tutuştururken şu cümleleri sarf etti.
“Kâbuslarına geç kaldığımız için özür dileriz, bu bebeği bana Atlas vermişti, kâbus görünce ona sarılır gibi sarılayım diye.”
Bu cümlelerinin arasında gözü Atlas’a gitti, gözünde sinir duygusu arıyordu. Ona verdiği bebeği bir başkasına vermesi onu sinirlendirdi mi ya da kırdı mı anlamaya çalışıyordu. Aksine onun ise bahşettiği bakışlar sevgilisinin merhametine gururla bakan adamın bakışlarıydı. Sonra cümlelerine kaldığı yerden devam etti.
“Ben bu bebeğe ihtiyaç duymuyorum çünkü bebeği bana veren adam sayesinde kâbuslarım uçtu gitti.” Bunu derken Atlas’a aşkla bakıyordu, Atlasın bakışları ise ona karşılık veriyordu. Bir an bu sevgilerine içim gitti.
“ Sende bunu sana iyi gelecek biri gibi kullanabilirsin, belki senin de bir gün bu bebeğe ihtiyacın kalmaz, benim gibi.”
“Belki sende seni her yaranla, her gerçeğinle seven birini bulursun.” Bu sözlerden sonra Toprak birden kalkıp bahçeye çıktı, ne olduğunu anlamadım. İçimden bir ses git diyordu.
Bir bebek edasıyla, utana utana ‘ Gidiyim mi ?’ dedim. Onlar ise beni onaylar şekilde kafalarını salladılar. Ben ise hemen kalkıp bahçeye doğru yöneldim. Gördüğüm şey içimi eritti. Toprak ağlıyordu, yaşadıklarımı anlatırken çok sıkmıştı kendini, ellerinden anlamıştım. Daha fazla içinde tutamamış olacak ki bahçeye çıkmıştı.
Benim geldiğimi hissedince hemen gözyaşlarını sildi, hissetmesi zordu ondan uzaktım ve hiç ses çıkarmamıştım. Yanına gittiğimde hemen karşısında durdum. Gözlerimiz konuşuyordu, dili ile anlatamadıklarını gözleri anlatıyordu. Gözlerimi çekmedim gözlerinden, uzun uzun bakmak istedim. Belkide ilk defa korkmadım, ondan korkmuyordum. Ondan
Korkamıyordum, bana fazla güven veriyordu.Utanarak da olsa konuşmayı denedim.
“Benim geldiğimi nasıl anladın ?”
“Kokundan”
Bu soruyu düşünmedi, tereddüt bile etmedi ama söylediği cevap benim farklı hissetmeme sebep olmuştu. Daha önce rastlamadığım bir şeydi. Ben ise en iyi bildiğim duyguya yamadım, korkuya...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FENİKS
Mystery / Thriller"Merhaba! Ben çağla, hayatı bir doğum günü gecesi durmuş, 19 yaşında bir kız. Hayatının çoğu bölümünde sevgisizlikle savaşan, hayatını güzelleştirmeye çabalayan genç bir kız. Babası tarafından genç yaşında ruhunu kaybeden, ruhundaki derin yaraları h...