-Toprağın ağzından -
Onun her haykırışı ruhumu parçalamıştı. Bu kadar mı yaralıydı, nasıl yaşamıştı bu yaralarla. Çok kanamıyor muydu, çok canı yanıyordu görüyordum. Elimi uzatsam tutamam, sarılsam korkuturum. Efruz ben sana yaklaşmadan nasıl yakın olacağım, ben senin yanında olmadan nasıl yanında olduğumu göstereceğim. Korkuyorum be kızım. Dokunursam yaralarına denk gelir yakarım diye korkuyorum. Söylediğim sözler yaralarına denk gelir diye korkuyordum. Yanmaktan değil yakmaktan korkuyorum.
Bir sözüm bir hareketim yaralarını kanatır diye korkuyorum, ben sana iyi gelememekten korkuyorum, ben sana iyi geleyim derken kötü gelmekten korkuyorum. Bir gözyaşının da benden akmasından korkuyorum, bir nefes değişiminin de benden olmasından korkuyorum. Korkuyorum be kızım, sana bakmaktan korkuyorum. Olurda gözümün ucu bile rahatsız eder diye korkuyorum. Ben sana bakmaya kıyamıyorum, onlar nasıl bu denli zarar verebiliyor.
Hangi yarandan özür dileyeyim ,hangi yaranı öpeyim. Hangi yarana yetişemediğim için kendimden nefret edeyim. Affet gözleri güzel kız, affet haykırışlarına yetişemediğim için. Bu düşüncelerle gözlerim dolmuştu, içim içimi yiyip bitirirken Efruz bizi fark etmişti. Tedirgin bakışlarıyla yaralarını daha da öğrenmemiz için sormuştu, ben ise o sözleri sarf etmiştim. Bazı anlar vardır beyniniz dilinize hükmetmez. İşte o anlarda sadece kalbinizden geçenleri dile getirirsiniz.
Ben hayatta belkide ilk defa kalbimdekileri dile getirdim, ilk defa sözlerimi beynimin süzgecinden geçirmedim. Sözlerim ona nasıl hissettirdi bilmiyorum ama benden ufak bir ricada bulundu ama o ricanın altından ezilir gibi hali vardı, ben ise ilk daha biri benden bir şey istedi diye çocuklar gibi sevinecektim. Ama sevincim daha da kanayacak yarasına şâhit olduktan sonra yok olmuştu.
Yaraları kanamasın diye inanmıyordu, hiç sayıyordu, görmemezlikten geliyordu. Anneannesinin o sözleri içime bir ağırlık gibi çökmüştü, sadece onu değil hiçbirimizin nefes almasına izin vermiyordu. Aklımda tek bir cümle geçti, " Kızlar annelerinin kaderini yaşarmış." Bu cümle özetledi bu kocaman durumu, tek bir cümle. İliklerime kadar belki ilk defa korkuyordum, onun elimden kayıp gitmesinden bu denli büyük korkuyordum. O ise inkar etmişti, her zaman ki gibi yaralarını yine inkar etmişti. Sonra sözlerine yeni sözler ekledi ve çıktı gitti.
-Efruz' un ağzından-
Yaralarım vardı benim, gün geçtikçe daha fazla kanayan. Korkularım vardı benim en sevdiklerim tarafından yaratılan. "Kızlar annelerinin kaderini yaşarmış" sözleri yaktı canımı. Senelerce annem beni neden sevmiyor diye düşünüp, başarısızlığımın arkasına sığınmıştım. Aslında annem beni seviyormuş, hatta sonunun ölüm olacağını bilmesine rağmen benden vazgeçmeyecek kadar çok seviyormuş. Seviyormuş da ben, beni sevenlerle hiç kavuşamadım ki, sevdiklerini bildim ama hiç hissedemedim.
Sevilmemişliğime ağlamak istedim, babam tarafından ise çok sevilmişliğime. İnsanlar bir bedende iki duygu için ağlar mıydı, ben neden ağlıyordum. Beni çok sevenler erken gitmişti, ama seviyorum kelimesi adı altında beni yaralayanlar hâlâ benim etrafımdaydı. Bir an anneannemin kelimeleriyle nefes alamadım. Ben annemin kaderini yaşıyor olamazdım. Annemle katilimiz aynı olamazdı. Kaldıramazdım, nefes alamazdım. Çok fazlaydı, her şey çok fazlaydı.
Efruz' u artık dizleri taşıyamamıştı, ruhundaki yaralar çok kanıyordu, durmuyordu. Bağıra bağıra ağladı, kimseyi umursamadan, bağıra bağıra ağladı. Sonra şu cümleler döküldü dudaklarından, ruhuna ağır olan cümleler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FENİKS
Mistério / Suspense"Merhaba! Ben çağla, hayatı bir doğum günü gecesi durmuş, 19 yaşında bir kız. Hayatının çoğu bölümünde sevgisizlikle savaşan, hayatını güzelleştirmeye çabalayan genç bir kız. Babası tarafından genç yaşında ruhunu kaybeden, ruhundaki derin yaraları h...