3.6✧˖°.Şişman Hanım Firarda ꩜.ᐟ

80 6 5
                                    


Y/n pov

"Alın bakalım," dedi Ron. "Taşıyabildiğimiz kadarını getirdik."

Renkli gök kuşağı şelalesi Y/n ve Harry'nin kucağına aktı. Alacakaranlık çökmüştü, Ron ile Hermione az önce ortak salona gelmişlerdi. Soğuk rüzgar yüzlerini pembeleştirmişti, hayatlarının en hoş gününü geçirmiş gibi görünüyorlardı.

"Sağ olun," dedi Harry, bir paket minik, kara biber Şeytancık'ı aldı.

Burnunu çeken Y/n, "Hogsmeade nasıl bir yer? Nerelere gittiniz?"

Anlaşıldığı kadarıyla her yere gitmişlerdi. Büyücülük donanımı dükkanı Dervish ve Banges'e, Zonko'nun Şaka Dükkanı'na, birer kupa köpüklenen sıcak kaymak birası içmek için Üç Süpürge'ye ve daha bir sürü yere.

"Postane! İki yüz kadar baykuş, hepsi raflarda oturuyorlar, mektubunun ne kadar hızlı gitmesini istediğine göre renk kodları var!"

"Balyumruk'a yeni bir şekerleme gelmiş, bedava numune veriyorlardı, şurda biraz var, bak."

"Galiba insan yiyen bir dev gördük, sahiden, Üç Süpürge'de her türlüsü var."

"Keşke size biraz kaymak birası getirebilseydik, insanı gerçekten ısıtıyor."

"Siz ne yaptın?" dedi Hermione, endişeli görünüyordu. "Çalıştınız mı?"

"Hayır," dedi Y/n. "Babam ikimizi odasına davet etti, çay içtik."

"Ve sonra Snape geldi." dedi Harry sanki Y/n unutmuşta ona hatırlatır gibi bir ses tonuyla.

Harry onlara kadeh meselesini anlattı. Keşke yapmasa, diye düşündü Y/n çünkü o kadehin içinde ne olduğunu en iyi o biliyordu ve bunu kimsenin öğrenmemesi lazımdı.

Duyduklarından dolayı Ron'un ağzı açık kaldı, "Lupin içti mi yani?" diye yutkundu. "Deli mi o?"

Y/n, "Ne olmuş içtiyse," saatine baktı, "Hadi şölene inmeliyiz artık."

Telaşla portredeliğinden geçtiler ve diğer üçü hala Snape'i tartışarak kalabalığın arasına karıştılar.

Y/n itinayla konuyu kapatmaya çalışıyordu ama Harry, Ron ve Hermione çok hararetli hararetli konuşuyorlardı.

"Ama eğer o -anlıyorsunuz ya-" Hermione sesini alçaltarak, tedirgin tedirgin etrafına bakındı, "eğer gerçekten şey yapmaya çalışıyorsa -Lupin'i zehirlemeye- Y/n ve Harry'nin önünde yapmazdı."

Y/n araya girmeye çalıştı, "Bence-"

"Bence yapardı, Snape bu nede olsa." dedi Ron.

"Hiç san-" tekrar denedi Y/n.

"Hermione haklı bence, bizim önümüzde, özellikle Y/n'nin önünde yapmazdı." dedi Harry.

"Arkadaşlar!" diye hafifçe bağırdı Y/n, "Kimse babamı zehirlemeye falan çalışmıyor, kapayabilir miyiz artık konuyu."

Diğer üçü Y/n'ye şaşkınlıkla baktılar, şaşırmaları normaldi, Snape hakkında teoriler kurmaya en çok Y/n bayılırdı.

Giriş salonuna geçip büyük salona geçerlerken bu konuyu bir daha kimse açmadı.

Salon, içine mumlar konmuş yüzlerce balkabağıyla, kanat çırpan bir canlı yarasalar bulutuyla ve alev saçan pek çok turuncu flamayla süslenmişti. Flamalar, parlak renkli su yılanları gibi fırtınalı tavan boyunca yavaş yavaş yüzüyorlardı.

Yiyecekler çok lezzetliydi; Balyumruk şekerleriyle patlayacak hale gelmiş Hermione ve Ron bile, her şeyden ikinci kez almayı becerdiler.

Y/n, Harry'nin ikide bir öğretmenler masasında oturan babasına baktığını fark etti.

"Harry, babam gayet iyi. Sadece daha iyi hissetmek için bir kadeh iksir içti, abartma." dedi Y/n.

Harry kafasını Y/n'ye döndürdü, hiçbir şey demedi sadece kafasını salladı.

Şölen, Hogwarts hayaletlerinin sunduğu eğlence ile sona erdi. Duvarlarla masalardan bir anda belirivererek, kayarak resmi geçit yaptılar. Gryffindor'un hayaleti NeredeyseKafasız Nick, kendi kafasının koparılması olayının beceriksizce bir temsiliyle büyük başarı kazandı.

Öyle güzel bir akşamdı ki, herkes salondan çıkarken onlara dalaşan Malfoy ve çetesi bile sinirlerini bozamadı.

Y/n, Harry, Ron ve Hermione, Gryffindor Kulesine giden normal yolda diğer Gryffindorları izlediler. Ama sonunda Şişman Hanım'ın portresinin durduğu koridora geldiklerinde, buraya doluşmuş öğrencilerin yolu tıkadığını gördüler.

Ron merakla, "Neden kimse içeri girmiyor?"diye sordu.

Percy'nin sesi, "Yol verin, lütfen," dedi ve kendisi de kalabalığın arasından azametle yol açarak göründü. "Yol niye tıkandı. Hepiniz birden parolayı unutmuş olamazsınız - pardon, ben öğrenci başkanıyım."

Derken kalabalığın üstüne, önce ön taraftan başlayan bir sessizlik çöktü. Sanki koridora bir soğuk dalgası yayıldı. Percy'nin, aniden sertleşen bir sesle, "Biri Profesör Dumbredore'u çağırsın," dediğini duydular."Çabuk."

İnsanlar kafalarını çevirdi; arkadakiler parmaklarının ucunda duruyordu.

Henüz gelen Ginny, "Neler oluyor?" dedi.

Bir an sonra Profesör Dumbledore gelmiş, hızla portreye doğru yürüyordu. Gryffindor'lar o geçebilsin diye sıkıştılar. Y/n, Harry, Ron ve Hermione de meselenin ne olduğunu görmek için daha yakına sokuldu.

"Olamaz!" diye bağırdı Hermione.

Şişman Hanım portreden kaybolmuştu. Portrenin kendisi ise öyle vahşice doğranmıştıki, tuval şeritleri yeri kaplamıştı. Portreden büyük parçalar tamamen kesilip kopartılmıştı.

Dumbledore mahvolmuş tabloya şöyle bir baktı, döndü, Profesör McGonagall, Lupin ve Snape'in telaşla ona yaklaşmalarını sıkıntılı gözlerle izledi.

"Onu bulmamız gerek," dedi Dumbledore. "Profesör McGonagall, lütfen derhal Mr Filch'e gidin ve ona şatodaki her tabloda Şişman Hanım'ı aramasını söyleyin."

"Şansa ihtiyacınız olacak!" dedi gıdaklar gibi bir ses.

Hortlak Peeves'di bu, kalabalığın üstünde havada hareket ediyor ve yıkım ya da keder gördüğü her zamanki gibi, hayatından memnun görünüyordu.

Dumbledore sükunetle, "Ne demek istiyorsun, Peeves?" diye sordu. Peeves'in sırıtması biraz azaldı. Dumbledore'a sataşmaya cesaret edemiyordu. Bunun yerine, gıdaklamasından daha iyi olmayan yağlı bir sesle konuşmaya başladı:

"Utanıyor, Müdür Hazretleri, efendim.Görünmek istemiyor. Berbat durumda. Onun dördüncü kattaki peyzajda koştuğunu gördüm, efendim, ağaçların arasına girip çıkıyordu.Fena halde ağlıyordu," dedi mutlulukla. Sonrada, hiç ikna edici olmayan bir biçimde,"Zavallıcık," diye ekledi.

Dumbledore yavaşça, "Kimin yaptığını söyledi mi?" dedi.

"Ah, evet, Profesör Hazretleri," dedi Peeves. Kollarında koca bir bomba tutan birinin havasını takınmıştı. "Anlıyorsunuz ya, onu içeri sokmayınca adam çok kızmış." Peeves tepeüstü döndü, kendi bacaklarının arasından Dumbledore'a bakıp sırıttı. "Çok öfkeli bir adam, bu Sirius Black."

***

Cennete şu an ulaşılamıyor, sonra tekrar deneyin.

***

YAZAR NOTU

Biliyorum çok fazla kısa, 1000 kelime bile değil. Ama hastayım ve bunu yazmasaydım baya kötü hissederdim. Sizce hikaye nasıl gitmekte, umarım beğeniyorsunuzdur.

Bölüm kısa demişken, kısa bölümleri mi daha çok seviyorsunuz yoksa uzun bölümleri mi? cevaplar her zamanki gibi buraya --->

Karanlıktaki Işık / harry potter x readerWhere stories live. Discover now