kırkıncı

10.9K 529 81
                                    

İyi okumalar!

***

"Ne yani, üşümüyor musun sen?" diye sordum hayretle, sadece tişörtünün üstüne giydiği kapüşonluyla duran Merih'e.

Nisan ayına girmiştik ama saatin akşamın bir vakti olduğu ve deniz kenarında durduğumuzu göz önünde bulundurursak, hava böyle durması için gerçekten soğuktu. Üstelik hastalanmasının üstünden de pek bir vakit geçmemişti. İyileşmiş olsa da bünyesi hala daha zayıftı. Kendine dikkat etmesi ve kendini koruması gerekiyordu.

Yoksa diğer türlü tekrardan hasta olurdu.

Sorduğum soruyu es geçerek, "Sarılırsın, üşümem." dediğinde bana sormadan beni kollarının arasına çekmiş, kollarını da gövdeme sararak ondan kurtulmamı engellemişti. Bu hareketi hoşuma gittiği için gülmemi engelleyemedim. Ani hareketi yüzünden kafam göğsüne gömüldüğü için gülüşüm boğuk bir şekilde yankılanırken, ben de kollarımı aynı onun yaptığı gibi etrafına sarmıştım. Memnun bir şekilde güldüğünü hissediyordum fakat kafamı göğsünden çekip de bakmadım. Aksine kollarımı biraz daha sıkılaştırıp, belli belirsiz göğsüne bir öpücük bırakmıştım.

Merih, öpücüğümü hissetmiş olacak ki karşılığını vermek istermişçesine saçlarımın arasına bir öpücük kondurmuştu. Öpücüğünün hissettirdikleriyle nefesimi tuttum. Bir insanın tek bir hareketinin bu kadar iyi hissettirmesi hem çok güzel bir histi hem de çok korkunç. Güzeldi çünkü kötü hissettiğinde sığınabileceğin bir limanın vardı; kötüydü çünkü bana dünyanın sonuymuş gibi hissettirmesi için yapması gereken de iyi hissettirmek için yapması gerekenle doğru orantılıydı. Çok kolay iyi hissetmemi sağlayabildiği gibi çok kolay kötü hissetmemi de sağlayabilirdi ve hayatımın iplerini bu derece başkasında olması korkutucuydu. Yine de bu kişi Merih olduğu için şükrediyordum. Çünkü o beni kırmazdı, kıramazdı.

Nitekim öpücük kondurmaya doyamıyormuş gibi saçlarımın arasına bıraktığı sayısız öpücük de bunun kanıtıydı.

Merih bana hem kıyamıyor hem de doyamıyordu.

O doyamıyordu doymasına da, Zeus bizim bu yakınlığımızdan pek hoşnut değil gibiydi. Siyah, büyük burnuyla ayağımı ittirerek dşkkati üstüne çekmeye bir nevi beni babasından uzaklaştırmaya çalışıyordu. Tamam, buraya onu dolaştırmak için gelmiş ve sonrasında bir banka oturmuş kalmış olabilirdik ama onun da böyle yapması gerekmezdi, öyle değil mi? İki dakika konuşmamıza izin vermiyor, sürekli bir ferihalık yaparak odağı kendisine çekmeye çalışıyordu. Hayır, işe de yarıyordu yani. Bir anda kendini kucağımıza atınca istemsizce ilgimiz ona kayıyordu.

Merih'in kollarından kurtulup, Zeus'un dürttüğü ayağımı çektim. İsyan edercesine konuştuğumda, "Bu köpek niye böyle yapıyor ya?!" diye sormuştum. Merih, onaylamazca güldü. Yerinde doğrulup, Zeus'un yanına çöktüğünde başını okşamaya başlamıştı. "Köpek deme oğluma."

Alaylı bir ses çıkardım. "Ne diyeyim oğluna? At mı bu hayvan? At mı diyeyim?" diye sordum seninki de laf der gibi. Merih, şaka yaptığımın farkında olduğu için lafı daha fazla uzatmayıp, gülmekle yetindi. Ben de gülümseyip, banktan kalktım ve yanlarına çöktüm. Zeus'un siyah-beyaz olan uzun, yumuşak tüylerini okşamaya başladığında hoşuna gitmiş gibi daha da çok sokulmuştu elime. Bu haline gülüp, onaylamazca salladım kafamı. Merihle yan yana olmadığım sürece beni seviyordu fakat Merihle yan yana geldiğimiz anlarda bir anda Zeus'un en baş düşmanı oluyordum.

Abartmıştım.

En baş düşmanı olmuyordum çünkü benimle uğraşmaktan zevk aldığı için benimle uğraşıyordu. Nefret ettiği için değil. Evet, köpekten bahsediyordum benimle uğraşmaktan zevk alıyor diye.

gay misin? | texting ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin