2=akıl oyunları

227 31 152
                                    

Changbin'den

Birkaç gündür sadece rüyamdaki sarışın, bazen hayallerimi ve bazen de hayatımı süslüyordu. Adım attığım her yerde onun silik yansıması vardı ama rüyalarıma uğramamıştı şu birkaç gündür. Ancak sanki başka kimse yoktu etrafımda suçlu kalabalığa rağmen. Ben yorgunluktan kaynaklı göz yanılsamalarımda olan Jeongin'den başkasını algılayamıyordum.

Seungmin'e anlatmak istesem de bundan vazgeçmiştim, kendime saklamak istemiştim bu güzel halüsinasyonlarımı. Beni muhtemelen buranın psikiyatristi Felix ile görüşmem gerektiğine ikna etmeye çalışacak ve kütüphanesindeki sefasına devam edeckti.

Günlerden çarşambaydı ve şu an mahkûmların akıl oyunları oynadığı bir odada onların kaçmadığına emin olmak adına dikiliyordum. Ayakkabıma çarptığını hissettiğim satranç taşlarını takmadan önüme bakarak etrafı sanki hiç görmemişçesine inceliyordum. Aslında buna gerek yoktu çünkü zaten çoktan ezberlemiştim bu karanlık binayı ama yapabileceğim daha iyi bir aktivite de yoktu.

Ayakkabıma çarpan sekizinci taş ile sabrım taşmaya başlamıştı. Her seferinde aynı şeyi yapsalar da bir iki kere yapıp tepki alamayınca bırakırlardı. Bu kadar inatla devam edecek iki kişi vardı. Onlar da Jisung ve Minho'ydu ama o ikisi zaten burada bulunmuyordu.

Sakin kalmaya çalışarak odaya göz attığımda taşı attığını tahmin ettiğim kişi suçunu belli edercesine taşı işaret edip "Vermeyecek misin taşları?" diye sormuştu. Ona cevap vermeye tenezzül etmeden tekrar önüme döndüğümde ofladığını tahmin etsem de o kadar karmaşa içerisinde onun sesini ayırt etmem mümkün değildi. Sadece bana yakın kısımda oturduğu için masanın diğer kısımlarına karşılık sesi daha net geliyordu.

"Ögretmen hyung, bi' bakar mısın?" diye garip bir şekilde onlarla ilgilenen kişiye seslenmişti. Adam, mahkûmun yanına ulaştığı sırada aklımda gördüğüm rüyayı bir kez daha oynatıyordum.

"Bu kısa olan neden kapıda dikiliyor? Onun da oyun oynaması gerekmiyor mu?" diye sorunca beni de suçlu sanmasına içten içe gülerken boyuma laf atmasına sinir olmuştum bile. Bu huyumu bilen eski tayfa suspus olurken ikinci defa odaya bakmış ve yönümü direkt olarak konuşan suçluya çevirmiştim.

"Bana kısa mı dedin sen?" diyerek yanına varıp sormamla o da benim gibi ayağa kalkmış, "Yalan mı? Bak, benden kısasın işte." demesine kalmadan yumruğu geçirmiştim. Bunu yapmam her ne kadar başıma bela olabilecek olsa da çok da takılmadım. Bu çocuk dışında hepsi beni tanıdığı için ağızlarını açmayacaklarına emindim.

Adını nakledilenlerin listesinden öğrendiğim Jeongin, yediği yumruktan sonra üzerime atılmaya çalışınca kaldırdığı ellerini tutup sırtında sabitledim ve vücudunu masaya yasladım. Sinirle hızlı hızlı soluduğunu duymak beni daha da eğlendirirken "Gardiyanlara böyle davranamazsın, kuralları bilmiyor musun?" diye sormuştum kulağına yaklaşıp. O ise ellerini oynatıp benden kurtulmaya çalışıyordu. Ellerine baktığımda tanıdıklık hissi içimi kaplamıştı. Ellerine daldığım için mahkûm da boşluğumdan yararlanıp ellerimin arasından çekildi.

Ona son bir bakış atıp tekrar kapının önünde dikilmeye başladım. Koridorda gördüğüm sessiz olduklarını sanarak eğilerek yavaş yavaş yürüyen ikiliyle kaşlarımı çattım. Onlar nasıl çıkabilmişti koğuşlarından diye düşünürken içerideki görevliye suçluları göz etmesi adına uyarıda bulunup koridorda gezinen ikilinin yanına vardım. Buradaki gardiyan nereye gitmişti?

Benim geldiğimi fark ettiklerinde Minho kafasını kaldırmadan "Şu an sıçtık, değil mi Jisung?" diye fısıldamıştı. Jisung da onu onaylayınca ikisi de aynı anda kafalarını kaldırıp şirince sırıtmışlardı. Onlara kızasım gelmiyordu ama ihlal etmedikleri kural yoktu resmen.

Kaçmak (JeongBin)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin