Episode 8: Reason

254 37 46
                                    

Korku...

Bu duyguyu sanırım en son çocukken bu kadar net bir şekilde hissetmiştim.

Annemle dışarı çıkmıştık ve ben lunaparka gitmek için tutturmuştum ama annem o gün bir sebepten ötürü beni oraya götürmemişti. Bende ona küsmüştüm. Halbuki o kadar basit bir şeydi ki bu normalde umursamazdım ama o gün canım çok sıkılmıştı. Bu yüzden annemin elini bırakmış birkaç adım önünden ilerliyordum.

Etrafa bakarken karşı caddede pamuk şekerci görüp hızla o tarafa doğru koşmaya başladım, o an birden acı bir ses doldu kulaklarıma ve ben korkuyla gözlerimi kapattım. Bir araba tam bana çarpacakken durmuştu ve annem beni belimden tutmuş yere düşmüştü.

Tüm vücudum titriyordu, aynı şuan olduğu gibi. Adam arabadan inip karşımıza geçmişti ve bir şeyler söylüyordu ama ben ne dediğini anlamıyordum. Annem beni telaşla kendine çevirip incelemeye başladığında da hâlâ titriyordum, beni kendine çekip sarıldığında da. Hatta o gece boyunca korkudan titreyip durmuştum. Ondan sonra da hayatımda bu kadar korktuğum bir olay yaşanmamıştı.

Onlar gelip kafama silah dayadığında da korkmuştum ama bu kadar değildi. Bu seferki başkaydı. Peşime takılmışlardı ve eğer o yetişemeseydi ben ölmüş olacaktım belki de.

Ölüme bu kadar yaklaştığım ikinci anda. Birini beş yaşındayken yaşamıştım, öbürünü yirmi beş yaşındayken...

Arabama kurşun yağmıştı resmen. Kaç tane isabet etmişti bilmiyorum ama o kurşunlardan biri bana gelebilirdi. Ben... ölebilirdim.

Bunu düşündükçe delirecek gibi hissediyordum. Ellerim mümkünmüş gibi daha da titriyor, göğsüm sıkışıyordu, nefes alamıyordum.

Birden ışıklar açılınca başımı hızla kapıya çevirdim. O içeri girip kapıyı kapattı ve bana doğru adımlamaya başladı. Tam önümde durduğunda gözlerine bakmaya başladım.

"Gel biraz bir şeyler ye." demesiyle başımı iki yana salladım. "İstemiyorum."

"Hina böyle yapma. Gel ve bir şeyler ye. Burada güvendesin, kimse sana bir şey yapamaz."

"Burada mı kalacağım?" dememle derin bir nefes alıp başını sallayarak beni onayladı. "Birkaç gün kliniğe de gitme, sonra bizimkiler bırakıp alır seni. Kapıda da biri durur."

"Artık hayatım böyle mi olacak?"

"Hina-"

"Söylesen? Benimle bir ilgisi yok desen? İşe yaramaz mı? Belki bırakırlar beni? Hm? Olmaz mı?" dedim ayağa kalkıp bir umutla gözlerine bakıp.

"Hina bırakmazlar peşini."

Gözlerimden yaşlar süzülürken derin bir nefes aldım ve yutkundum. Peşimde beni öldürmek isteyen kişiler vardı, kabus gibiydi ama gerçekti.

"Yurtdışına çıksam?"

"Peşinden gelirler."

Yüzümü sıvazlayıp tekrar derin bir nefes aldım ve "Beni senin sevgilin mi sanıyorlar?" diye sordum.

"Senin benim için önemli olduğunu düşünüyorlar."

"Olmadığımı söyle, sıradan bir doktor, de. Benimle bir alakası yok, de. Lütfen Jungkook. Ben böyle yaşayamam."

"İnanmazlar, seni korumak için yaptığımı düşünürler."

"Bu hayattan kurtulmanın yolu yok mu yani?" diye umutsuzlukla sorduğumda başını hafifçe iki yana salladı.

"Anladım... bu hayatı yaşamak zorundayım. Her gün korkuyla..."

Yatağa oturup başımı ellerimin arasına aldım ve sessizce ağlamaya başladım. Ben haketmiş miydim tüm bu olanları? Ceza mı çekiyordum acaba? Birine kötü bir şey yapmıştımda onun için mi yaşıyordum bunları?

House Of Cards - Jeon JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin