9. Bölüm

44 17 6
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.








2023...

( 1 Hafta sonra...)

Kızları arayışımızın üstünden tam bir hafta geçti. O sırada polise tekrar gidip bulunma kararı çıkarttırdık. Geçen sefer gittiğimizde kayboluşunun üzerinden yirmi dört saat geçmesi gerekiyor demişlerdi. Bir yanda polis bir yandan kızların ailesi bir de Selim'le ben arıyorduk ama ne bir iz ne de bir ipucu... hiçbir şey yoktu onlara dair. Elimde sadece güzel bir günde çekildiğimiz fotoğrafımız ile bir bankta oturuyordum şimdi, ellerimin arasındaki fotoğrafa bakıyor, içimden ise iki kelime geçiyordu.

''Neredesin sevgilim?'' yalnız iki kelime... Onu çok özlemiştim. Telefonunu her defasında umutla çaldırmama rağmen hala ulaşılamıyordu. Artık başına kötü bir şey geldiğine emindim. Onun yokluğuna nasıl dayanacaktım bilmiyorum. O güzel yüzünü unutmamak için her defasında resmine bakıp, o güzel gülümseyen yüzünü hafızama kazıyordum adeta. Kulaklıklarımı taktım ve ikimizin şarkısı olan Anıl Emre Daldal'ın B adlı parçasını açmıştım. Hafızamda onunla yaşadığım güzel anılarımızı canlandırarak dinliyordum.

İlk tanıştığımız gün dün gibi aklımda, zaten iki senedir beraberiz, aklıma onunla ilk buluşmamız geliyordu. O kadar utangaçtı ki, onu açan ben olmuştum sanırım. Bir kafede buluşmuştuk, onu gördüğümde anlamıştım sevgilim, sevdiğim, her şeyim olacağını. O kafede kaç saat oturduk, neler konuştuk hatırlamıyorum. Ama hatırladığım tek bir şey varsa o da örümcekten nefret ettiğiydi. Hatta tam kahve içerken fincanının tabağında küçük bir örümcek gördüğünde her kesin ortasında basmıştı çığlığı, sonra utancından al al olan yanaklarını gördüğümde ise o bu utanca daha fazla dayanamayıp beni kolumdan çekiştirerek kafeden bir hışımla çıkmıştık. Bir daha da asla o kafeye gitmemiştik. Meğerse örümceğe fobisi varmış. Hatta o günden sonra biz tam iki hafta konuşmadık. Rezil olduğunu düşündüğü içinmiş, tabi ben bunu çok sonra öğrendim.

Ben düşüncelerim arasında dalıp giderken, ceketimin iç cebinde telefonumun titrediğini fark ettim. Telefonu çıkarıp elime aldığımda arayan her zamanki gibi Selim'di.

''Alo!'' dediğimde gayet sakin ses tonunu korumak istercesine, nefes alışverişlerini duydum.

''Alo, ağabeyciğim neredesin?''

''Dışarıdayım ne oldu?''

''Kızları aramaya çıkmıyor muyuz?'' dediğinde derin bir nefes alıp telefonu diğer kulağıma değiştirdim.

''Biraz yalnız kalmak istedim. O yüzden dışarıdaydım, istersen gel buradan geçelim.''

''Tamam sen konum at geliyorum.'' Sanki görüyormuş gibi başımı onaylarcasına salladığımda telefonu kapatıp, konumu gönderdim. Elimde tutmuş olduğum Elif'in resmini ceketimin sol iç cebine koydum ve Selim'in gelmesini bekledim.

ANAHTARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin