(((Üstteki fotoğraf da siz kimi istiyorsanız onu düşünebilirsiniz. O konu sizin hayal gücünüze kalmış. ;))
1539...
Herkes ve her şey yitip giderken bu zamanda, hayallerimiz ile başbaşa kalırız bazen, öyle ki bütün bu dünyadan kendimizi soyutlar, ve yeni dünyamızda bir başımıza kalırız. Uzaklara dalar, öylece düşünürken buluruz kendimizi... bazen denizin dalgasına, bazen güneşin batışına, rüzgarın sesine bırakır ordan oraya hoyratça savruluruz. Bu bizim kendimizle olan savaşımızdı belki de adına her ne derseniz deyin. Ve savaş bittiğinde, yani uyandığımızda her şey de bir şekilde bitmiş olur.
"Elif... ne yapıyorsun burada içeri gelsene." Burçak arkamdan yaklaşıp, yanıma oturduğunda ben ise öylece bahçeyi izliyordum. Sessizce, kendi başıma kafa dinlemeye ya da içindekileri susturmaya çalışıyordum. Kim bilir... derken Burçak benden ses alamayınca konuşmaya devam etti sesi neşeli geliyordu.
"Sena'yı bir görsen hemen alıştı ailesine, içeri de beraber sohbet ediyorlar. Ben de yanına geleyim dedim ama..." bir dakika durdu. Elini, çeneme koyup yüzüne döndürdü. Onun bu hareketine can sıkıntısı ile nefes verdim.
"Neyin var senin, canın sıkılmış gibi söyle bakayım neye canın sıkıldı senin?"
"Yok bir şeyim." Tekrar aynı yöne döndüğümde Burçak'ın durmaya niyeti yoktu. Belli ki öğrenmeden de gitmeyecekti.
"Ne demek yok bir şeyim? Anlat bakayım." Pes edercesine bir nefes verip başladım anlatmaya, anlaşılan kurtuluşum yoktu. Sena, ailesiyle konuşmasının üstünden yalnızca iki saat geçmişti. Üçü baya bir kaynaşmış ve Sena ailesine yavaş yavaş alışmış onlara bir şans vermenin kimseye bir zararı dokunmayacağını söylemişti.
"Evimi özledim ne olabilir ki?" Diyebildim sadece aslında hem evimi hemde ailemi özlemiştim. Üniversite için geldiğimden beri bizimkileri görmemiştim. Sena'yı da ailesiyle mutlu olduğunu gördüğüm de haliyle kıskanmıştım sanırım.
"Sadece evini özlediğini düşünmüyorum. Dahası da var gibi." Bilmiş tavrıyla bana gülümsüyordu. Gözlerimi devirip asıl konuyu anlattım.
"Tamam tamam anlatıyorum. Beni bu kadar iyi tanımak zorunda mısın?" Dediğimde gülüşü daha da büyüdü.
"Aşk olsun kaç yıllık arkadaşımı tanımayacak mıyım?"
"Sena'yı öyle görünce bizimkiler geldi aklıma tabi sonra bir de Umut..." dediğimde gerisini anlamıştı zaten sözümü tamamlamama bile gerek yoktu. O beni hep anlardı. Aslında hayatımız da bizi anlayan, cümlelerimiz yarıda kesildiğinde bile onu hiç kuşkusuz tamamlayabilecek insanlar olunca hayat daha da bir çekilesi oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANAHTAR
Fantasia2023'ten 1539'a... Elif, Burçak ve Sena'nın sırlarla dolu yolculuğu... Üç yakın arkadaş bir gün pikniğe ormana giderler her şey çok güzel giderken içlerinden biri telefonla konuşmak için uzaklaştığında yerde parlak bir şey fark eder daha yakına geld...