satoru o sabah yeniden uyuyup öğleden sonra, yaklaşık iki saat sonra uyandığında kendini eskisinden biraz daha iyi hissetmişti. hâlâ kırgındı, hâlâ kızgındı ancak yıllardır bunları hissederek uyanmaya ve önünde sonunda düzeltmek için hiçbir şey yapmamasına rağmen içi acıya acıya sevdiği adamı affetmeye alışkındı. aldığı ilaçlar midesine ve başına iyi gelmişti, fiziksel olarak daha iyi hissediyor olması yeterliydi.
yattığı yerde güzelce gerindikten sonra ayaklandı. koridordaki ortak banyonun önünden geçerken içerden su sesi geldiğini duydu, suguru duşta olmalıydı. aşağı inip mutfağa girdi, kendine bir bardak su doldururken hâlâ ayılamadığını hissediyordu. suyundan bir yudum almak üzere bardağı ağzına götürdüğü esnada aklını uzaklaştıramadığı suguru'yu düşünüyordu her zaman olduğu gibi. suyunu içemeden fark ettiği şeyle bardağı aceleyle masaya koymaya çalışırken düşürüp kırmış, yine de umursamadan koşarak mutfaktan çıkmıştı.
suguru, satoru uykuya dalmadan önce duşa girmişti.
iki saat geçmişti.
ışık hızıyla yarışırcasına kapısına vardığı banyoya büyük bir gürültüyle daldı ve aynı hızla duşakabinin içine attı kendini. suguru'nun şok ve korkuyla ona baktığını gördüğü anda göğsünün sol tarafından yayılmaya başlamış olan rahatlamayı hissetmiş, bu his her kasına tek tek ulaştığında ayakta duramayacakmış gibi gelmiş ve titremeye başlamıştı. şimdi kendi de akan sudan dolayı sırılsıklam olmuş olan satoru, kollarını adeta bir ihtiyaçmışçasına sevdiği adamın ıslak bedenine sarmıştı, karşısındaki adam da bir an bile tereddüt etmeden karşılık vermişti.
"satoru?"
"iki saattir niye duştasın?" satoru'nun acı çekercesine sorduğu soru, suguru'nun yüreğinin burkulmasına neden olmuştu. hiçbir şey yapmadan bile yine ona acı çektirmeyi başarmıştı. satoru'nun olduğundan korktuğu şeyi düşündüğünde kendini onun yerine koyup ürpermişti. sevdiği, hafifçe geri çekilip onun yüzünü incelemeye başladığında suguru da gözlerini onun yüzünde gezdirmeye başlamıştı, o an üstüne yapışmış olan ıslak tişörtten gözlerini uzak tutabilmesinin tek yöntemi buydu.
satoru'nun gözaltları morarmıştı, rengi de biraz açılmış gibi gözüküyordu. önceki gün alkol zehirlenmesi yaşamadığı için şükretti suguru. onun yeniden içip içmediğinden emin olmak için hafifçe yaklaşıp kokladı, daha sonra içi rahatlamıştı. yeni uyandığı küçülmüş gözlerinden belliydi. evdeyken zaten kendi hâline bırakmış olduğu saçları ise akan suyun etkisiyle yüzüne yapışmış, su damlaları insanın bakmaya bile kıyamadığı güzel yüzünde ilerleyip çenesinden aşağı damlamaya başlamıştı. gözleri onun soru dolu bakışlarına geri döndüğünde cevap vermesi gerektiğini fark etti suguru, her ne kadar geçerli bir cevabı olmasa da.
"dalmışım..." sesinin kısıklığı kendini bile şaşırtmıştı, suçluluk duygusu üzerinde hâkimiyetini ilan ettiğinde o bayrağın dikilmesini uzun zamandır tüm iradesiyle durdurmaya çalışmış olsa da aslında hep orada olduğunu fark etmişti suguru. onun kızarmış gözlerine uzun uzun baktı satoru, iç çekmişti şimdi. bakışlarının üzerine ne yapamayacağını bilemeyip başını eğmiş olan suguru, gözlerindeki yaşlar direkt olarak yere damlamaya başladığında ancak fark edebilmişti ağladığını. iki saat içinde, o kapı kurtarıcısı tarafından açılmadan önce, gerçeklikten ne kadar kopmuş olduğunu da aynı şekilde...
"iki saat boyunca?" satoru'nun sesi de kısıktı; belki enerjisi kalmadığından, belki de yine suguru'nun üstüne gitmek istemediğinden. ellerini tuttu yavaşça suguru'nun. bileklerini iyice inceleyip de kabul bağlayıp dökülmeye başlayan eski yaralardan başka bir şey görmediğinde ufak bir rahatlama hissetti, yine de karşısındaki böyle ağlamaya devam ettiği sürece tam olarak rahatlayamayacağını biliyordu. yüzünü tuttu sevdiği adamın, gözlerinin içine baktı. bunu her yaptığında karşısında ezildiğini biliyordu. o kadar da olsun, diye düşündü.
"üstündekiler ağırlık yapmıyor mu?" demişti suguru, sevdiği adam gözlerini silip onu sakinleştirdikten hemen sonra. aslında satoru'nun gözlerini devirip çekip gideceğini düşünmüştü ancak dudaklarına, oradan da daha aşağıya inen bakışları yanıldığını göstermişti suguru'ya. en çökmüş hâliyle bile, burada böyle acı çekerken bile iyi görünmeyi başarması haksızlıktı suguru'nun. bu yüzden büyük bir kavgadan sonra yapmayı en iyi bildikleri şeyi yapmak çok da saçma gelmemişti.
satoru dudaklarını oteldeki o sabahtan beri ilk kez birleştirdi. bu seferki öyle yumuşak bir öpücük değildi, dudakları ve dili suguru'nunkilerle kavgayı sürdürüyordu. suguru'yu hafifçe ittirip sırtını duvarla buluşturduğunda mermerin soğukluğuyla irkilen adam, sıcaklığına ihtiyaç duyduğu sevgilisini daha da yakınına çekmişti. dudaklarını bir saniye bile ayırmadan suyu kapattı satoru, sonra soluklanmak için biraz geri çekildi. bunu fırsat bilen suguru, büyük bir hızla onun tişörtünü çıkarır çıkarmaz yeniden birleşmişti dudakları.
"satoru." suguru, güçlükle ayırdığı dudakları ve satoru'nun bitmek bilmeyen öpücükleri arasında konuşmaya çalıştı. "kondom almış mıydın?"
"hasiktir." kocaman büyüttüğü gözleriyle ona bakmıştı satoru.
"ya, bak beni dinlemezsen-" dediği gibi satoru'nun ters bakışlarıyla karşılaşan suguru susmayı tercih etti. "neyse."
"hah, bak burada işte buldum. her yerse bulundururum, biliyorsun nerede lazım olacağını bilemeyiz." dedi çekmeceleri karıştırdıktan hemen sonra satoru.
"beni delirtmeye çalışıyorsan başarılı oldun."
evet, seni delirtmeye çalışıyorum diyen bakışlarını suguru'ya diktiğinde, yeniden duşakabinin içine çekildiğini hissetti satoru. zaten ne kadar uzağa gitseler de yine bir şekilde birbirlerine çekilmeyi başarıyorlardı. dünyadaki taşlar o ikisi bir aradayken yerlerine oturuyor, güneş ikisi uğuruna doğuyordu sanki. fizik kuralları, bu iki bedenin ve bu iki ruhun bir arada olması yönünde çalışıyordu.
—
inanılmaz yorucu bir haftaydı, anca bölüm yazabildim 😔

ŞİMDİ OKUDUĞUN
nihilist | satosugu
Fanfiction[texting] ayrıldıktan sonra birbirini atlatamayan ikili bir şekilde tekrar iletişim kurmaya başlar.