Sabrının sınırındaydı.
Chione'yi odasından almaya giderken içinde unutmaya çalıştığı rüyaların içini hoş eden arzusu vardı. Tüm gece hayallerinde Chione ile defalarca sevişmiş, dilediğince tadına bakmış, tatlı sesini dinlemiş, kokusunu içine çekmişti. Teninde bıraktığı his bir türlü gitmiyordu ve aradan geçen onca saate rağmen her aklına gelişinde aynı derecede onu heyecanlandırmaya devam ediyordu. Ancak kendini toparlaması gerekiyordu. Tek düşündüğü şey onu düzmek olan azgın bir hayvan gibi davranamazdı. İçinde arzunun yanı sıra onu hoşnut edecek başka duygular da vardı. Birlikte geçirdikleri o geceden sonra sonunda doğru düzgün konuşabileceklerdi. Chione bu kalede rahat hissediyordu. Dayısıyla ve kuzenleriyle konuşurkenki tavrından bu net bir şekilde anlaşılabiliyordu. Birlikte konuşacak, aynı masada gülüşecek ve belki de bir dans edip aralarındaki o garip mesafeyi ortadan kaldıracaktı. Koridorda ilerlerken aklında sadece kararlı bu düşünce vardı.
Odanın kapısı açılıp Chione'yi gördüğü an tüm bu düşünceleri yerle bir olmuştu. Karşısındaki kadın her zaman pelerini ve sade, koyu renk kıyafetleri, toplu saçlarıyla rahatça etrafta gezinen Chione değildi.
Karşısında en günah hislerini çağıran, baştan çıkarıcı ve ulaşılmaz bir tanrıça vardı.
Üzerinde Rosemary Denizi'nin en göz alıcı, derin mavisinden bir elbise vardı. Elbisenin gittikçe genişleyen etekleri, her hareketinde ışıltılı denizin dalgalarını hatırlatıyordu Martin'e. Fakat asıl çıldırtıcı olan elbisenin Chione'nin buğday rengi tenine nasıl yakıştığı, Martin'de tenini okşama isteği uyandırması değildi.
O ana kadar pelerinlerin ve yüksek yakalı elbiselerin gizlediği her şeyi gözler önüne seriyordu. Elbisenin üst kısmı Chione'nin bedenini kozalağın kelebeği sarışı gibi sarmış, ağız sulandırıcı tüm kıvrımlarını belirginleştirmişti. Ve elbisenin yakasındaki gece mavisi dantelin göğüslerinin dolgunluğunun üzerinde duruşu, hayatındaki en baştan çıkarıcı görüntüydü.
Damağının kuruduğunu hissetti. Mütevazi bir kesim sayılırdı ancak bir adamı dizlerinin üzerine çöktürmek için daha fazlasına ihtiyaç yoktu zaten. Dudaklarını o dantellerin üzerinde gezdirmek, teninin göründüğü kadar yumuşak olup olmadığını kontrol etmek istiyordu. Boynunun kokusunu içine çekmek, göğüslerinin arasına doğru inen kolyeyi çıkararak o yolu diliyle takip etmek istiyordu.
Chione'yi dantellerin içinde görmek istiyordu.
Düşüncesiyle bile kasıklarının ısındığını hissetti. Pantolonunun kumaşı rahatsızlık vermeye başlamıştı. Chione'ye ve hizmetçilere dehşet verici bir sahne yaşatmamak için güçlükle de olsa bakışlarını Chione'nin yüzüne çevirdi.
"Geldiğin için teşekkürler. Ben hazırım, gidebiliriz."
İnlememek için kendini güçlükle tutabilmişti. Chione'nin adeta öpülmek için yalvaran dudakları vardı. Onu zevkten kendinden geçene kadar, bir dua gibi ismini sayıklayana kadar, çaresizlik içinde kendisine tutunana kadar öpmek istiyordu.
Bunu bir kere deneyimlemiş olmak ve ne kadar baş döndürücü olduğunu bilmek durumuna hiç yardımcı olmuyordu.Chione'yi dakikalarca, saatlerce öpebilirdi. Onunla dudaklarıyla sevişebilir, her bir kıvrımına sapabilirdi.
"Tanrı yardımcım olsun." diye mırıldandı. Aklını kaçırmak üzereydi. Eğer biraz daha ona bakmaya devam ederse etrafta kim olduğunu umursamadan onu kendine çekecek, şeytanın yapmasını fısıldadığı her şeyi yapacaktı. Tüm iradesini kullanması gerekse de nazik bir beyefendi gibi kolunu uzattı. Fakat Chione'nin parmaklarını kolunda hissettiğinde tüm vücudu gerildi, kadından gelen yasemin kokusu adeta başını döndürüyordu. Dudaklarını boynuna bastırıp tadının da çiçek gibi olup olmadığını görmek istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chione
Lãng mạnİlk gördüğü andan itibaren onu istemişti. Küstah sözlerinden, mesafeli bakışlarından, bir leydinin zarafetinden uzak tavırlarından nefret etse de ona baktığında düşündüğü tek şey teninde kaybolmaktı. O yüzden yardım teklifini kabul etmişti. Ancak h...