Bölüm 25 - Karşılaşma

9 2 5
                                    

Saçları gümüş ışıltılı ipliklerle örülürken aynadan annesinin kendisini süzen sevgi dolu gözlerini gülümseyerek izledi Chione. Sonra dayanamamış gibi ayağa kalktı Grand Düşes, yanı başına gelerek ellerini Chione'nin çıplak omuzlarına koydu.

"Çok güzel görünüyorsun." dedi belki onuncu kez. Balolarda takdim edildiğinden beri her yeni elbisesinde bunu o kadar çok duymuştu ki artık utanmıyordu bile. Gümüş işlemeleri şarap kırmızısı kumaşa dokundu nazikçe, Chione.

"İlk geldiğimde üzerinde böyle bir elbise vardı." Grandüşes duraksadı. Mavi gözleri duygusal bir ifadeyle buğulandı.

"Hatırlıyor musun?"

"Nasıl unutabilirim." dedi gülerek Chione. "Hayatımda gördüğüm en güzel şey olduğunu düşünmüştüm."

"Ah, Chione..." Son toka da saçlarında yerini aldıktan sonra hizmetliler sessizce odadan çekildi. Annesi kızı baş başa bıraktılar. "Seni bana gönderdiği için tanrıya o kadar çok dua ediyorum ki."

"Ben de öyle." Bir an duraksadı. "Gerçi kendisinden önce Oliver'a dua ettiğim için tanrı bana biraz güceniyor olabilir." Neşeli bir kahkaha attı kadın.

"O halde elini biraz daha çabuk tutması gerekirdi." Annesinin ellerini tuttu.

"Bu akşam keşke sen de gelseydin."

"Üzgünüm, tatlım." dedi kadın Chione'nin çenesini okşayarak. "Prenses Cloe davetinin zamanlaması konusunda çok başarılı bir plan yapmış gibi görünmüyor. Babanın da benim de bu akşam Majesteleri Kral'ın düzenlediği yemekte olmamız gerekiyor."

"Biliyorum ama..." Chione bakışlarını gümüş işlemeleri eldivenlerine indirdi. İnce kumaşın ardından teninin nasıl göründüğünü hayal etti. "Ona göstermeli miyim?" Ortama bir sessizlik çöktüğünde şaşkınlıkla dudaklarından dökülen cümleyi idrak etti. Annesi de en az kendisi kadar şaşkın görünüyordu. "Ben- Demek istediğim-" Annesinin kendisini kucaklamasıyla cümlesi yarıda kaldı.

"Seninle gurur duyuyorum, Chione."

"Ben gurur duyulacak hiçbir şey yapmadım." diye karşılık verdi Chione utanarak. "Korktuğum için ona hiçbir şey söyleyemedim bile."

"Onun yanında kendini nasıl hissediyorsun?"

"Özel. Ve özgür. Ve anlayamadığım başka bir şeyler." Annesinin okyanusun kendisi kadar gözlerinin içine baktı. "Geldiğim ilk zamanlarda Patrick'in kurt kadar büyük, siyah bir köpeği vardı, Siran, hatırlıyor musun?" Annesi başını salladı. "Beni tek bir ısırışta ikiye bölebilirmiş gibi hissederdim. Yanına yaklaştığımda bana hırlardı. Ama yine de ona bakmaktan, dokunmak istemekten kendimi alamazdım. Martin de bana öyle hissettiriyor."

"Peki sonra ne olmuştu, hatırlıyor musun?" diye sordu annesi gülerek. "Kimseyi yanına yaklaştırmayan Siran dizlerinin dibinde uyur olmuştu." O anları hatırladı gülümseyerek. Sonra aklına Siran'ın ölüşü geldi.

"Ama gittiğinde yıkılmıştım. Uzun süre toparlanamamıştım."

"Evet, uzun süre ağladığını hatırlıyorum. Peki onunla hiç tanışmamış olmayı, ona hiç dokunmamış olmayı mı dilerdin?"

"Hayır-" diye cevap verdi Chione ve o anda annesinin ne demek istediğini anladı.

"Öğrendiğinde Martin'in ne tepki vereceğini düşünüyorsun? Yaraların yüzünden seninle ilişki kesecek mi? Geçmişte yaşadıkların yüzünden sana sırt mı çevirecek?" Korktuğu şey buydu ancak başkasından bunları duymak Martin'e haksızlık gibi geldi. Rahatsız olarak bakışlarını kaçırdı.

ChioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin