Bir meselemiz var, o da; ben şu sıralar tıkandım. Bir kitaba çok bölüm yazdığımda bu yaşanıyor bende. Ya 20. Bölümde final vereceğim ya da bir ara vereceğim, diğer kitaba bölüm yazamaya başlayacağım. Siz seçin. Karar sizin.
Ve son meselemiz...
Rüzgar ve Umut'a kitap gelecek. Hatta ismi hazır, Acıya Vurgun Bedenler. Tam ne zaman yayınlarım bilmiyorum ama kütüphanenize ekleyip beklemeniz için bilgilendirme tarzı bir şey yayınlayacağım, Acıya Vurgun Bedenler adında. Şu an siz bunu okurken yayımda hatta.
Keyifli okumalar, lütfen bol oy ve yorum atın :)
18. BÖLÜM
KAYIP
Şaşkınlığım dilime kilit vurmuş gibiydi. Sadece doğru demekten başka bir şey çıkmamıştı dudaklarımın arasından. Kasıklarımda keskin bir acı hissettiğimde titreyen elimi oraya götürdüm.
Selim Efe başını yana eğerken gözleri doldu. "Meltem," dedi hayal kırıklığıyla. Diğer eli bileğimdeyken gözleri kısa bir an oraya kaydı ve dudaklarını birbirine bastırdı. Tutuşunu yumuşattı, hatta canım acımış gibi orayı okşayarak o acıyı almaya çalıştı. "Bunu nasıl yaptın?" Güldü. Öyle bir güldü ki kan revan içinde kaldım. "O benim kardeşimdi."
"Selim Efe," diye fısıldadım. Kasıklarımdaki acı artmaya başladı, gözlerim hem yaşadığım fiziksel acıdan hem de ruhsal acıdan dolmuştu. "Bilerek yapmadım." Dedim, sonunda gerçekleri dile dökebildiğimde. Derin, titrek bir nefes aldım. "Vallahi bilerek yapmadım. C-Can," dedim kekeleyerek. Bana anlamayan gözlerle baktığında, "Taciz eden." Diye açıkladım, başımı yere eğerken. Kasıklarımdaki acı artarken gözlerimde dolan yaşlar akmaya başladı. "Bilerek yapmadım." Dedim derin derin nefes alırken. "Selim Efe, bana inanıyor musun?"
Ela gözlerinden süzülen yeşil huzmeler kalbimin ortasından kasırgaya yol açtı. Bir süre sessiz kaldıktan sonra bütün sinirine rağmen başını salladı. Bana inanıyordu. "Her şeyi ama her şeyi duymam lazım. O şerefsiz orospu çocuğun kim olduğuna kadar. Hepsini anlatacaksın."
Başımı robot gibi hızlı hızlı salladım. "Selim Efe," dedim incelen bir sesle. Ardından bacaklarımın arasında hissettiğim ıslaklıkla gözlerim açıldı, kalbim kasıldı. Yusuf'u, Ufuk'tan ayırmışlardı. Ezgi, Yusuf'u sakinleştirmeye çalışırken Dilara nişanlısına sığınmışlardı. Aile büyükleri mahvolan nişan için insanları evlerine gönderiyordu. Canımın acısı o kadar arttı ki beynim uyuştu, bacaklarımdan fer kalmadı. Elimi kasıklarıma bastırırken dizlerimin üstüne çöküverdim birden. "Canım acıyor..." diye mırıldandım.
"Meltem!" diye bağıran Selim Efe, hemen yanıma çökmüş bileğimdeki elini çekmiş bana ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Ne oluyor?" Elleri yüzümü sardı, sıcak avuçları terden nemlenen yüzümle buluştu.
"Ha-hastane," Dudaklarıma kadar tifttiriyordum. Konuşacak halim yoktu. "Hamile olabilirim ben Selim Efe."
Bakışları şaşkınlaştı. "Ne?" kelimesi dökülüverdi dudaklarından. "Sen," Gözleri diz çökmüş ve elbisemin kapattığı bacaklarıma baktı. "Kanaman mı var?" diye sordu endişeyle.
"Duymuyor musun kızı?" diye bağırdı Ezgi.
Gözlerim artık kapanıyordu. Bedenim geri düşecek gibi olduğunda onun kolunu sırtımda hissettim. "Sakın kapatma gözleri!" dedi. Hayır, haykırdı. Korkusunu kokusunu buram buram alabiliyordum. "Meltem, sakın." Bir elini de bacaklarımın altına koyup olduğu yerde doğruldu. Beni kucağına almıştı. Dudaklarımın arasından kısık kısık inlemelerden başka hiçbir şey çıkmıyor, acımı en şiddetli bir şekilde yaşıyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
TARUMAR
General FictionMeltem aşık olduğu adamdan bilerek hamile kalıp, evlenir. Ailesi onu bir kalemde silerken o sevdiği adama kavuşmasının mutluluğu yaşıyordur ama her şey göründüğü kadar tozpembe değildir. Meltem evlendikleri ilk akşamdan itibaren hiçbir şeyin normal...