"Bir şeyler oldu ama merak etme, bu seni kurtarmama engel değil."
- ❤️🩹 -
Küçük çocuk stresli bir şekilde parmaklarını birbirine geçirdi. Onu böyle görmekten hoşlanmamıştı. "Ama neden dayak yedin ki? Dayak yiyerek kendini kurtaramazsın, kurban olursun."
Hyunjin tekrar yara bere içindeki yüzünde bir tebessüm oluşturmayı denedi. "O cidden şanslı insanlar için böyle. Bizim gibi yerlerdeki gençler kurban olmayı seçerek kurtulmak zorunda."
"Anlamıyorum. Beni kurtarmak istediğini söyledin, bu ikimizin açısından da mantıklı değil, biz hiç bir şeyiz." Felix'in sanki oldukça büyük bir adammış gibi konuşması Hyunjin'i gülümsetiyordu. Başını duvara yaslayıp sordu. "Biri için bazı fedakarlıkları yalnızca kan bağın varsa mı yaparsın?"
"Öyle olması gerekmez mi?"
"Herkese göre değil. Ben tanrı benden bir şey almış ve yerine başka bir şey koymuş gibi hissediyorum. Tıpkı sana benzeyen bir kardeşim vardı, onu korumak dışında onu mutlu edebilmek için hiç çabalamadım. Tanrı bunun telafisi için belki buraya seni göndermiştir."
"Yani tanrı beni buraya başka birisi kendi duygularını onarabilsin diye mi yolladı?" Yongbok'un olaya bakış açısı yine farklıydı. Bu defa Hyunjin onun adına üzülmüştü. Büyük sözler etmek istemiyordu çünkü küçük bir çocuğa verdiği sözü tutamamak onun balonunu çalmak gibidir. Elinden balonunun ipini kaçıran her çocuk da biraz kırgın başlar hayata.
"Yine de ben kafamda planını yaptığım şeyi devam ettireceğim. Çünkü burada böyle yaşamaya devam edersem ikimizi de çıkaramam buradan." Hyunjin'in dedikleriyle bir an gözleri parladı küçük çocuğun. "Beni buradan çıkarabilir misin?"
Onu kurtaracağını söylerken neyden bahsettiğini düşündüğünü bilmiyordu Hyunjin. Başını onaylarca salladı.
Bu Yongbok'u heyecanlandırmıştı. Ama bir kaç saniye sürdü. "Yine de dayak yememelisin. O zaman üzülürüm."
"Tamam, bundan sonra dayak yemeyeceğim." Dedi Hyunjin. Konuyu tatlıya bağlamışlardı. Yongbok Hyunjin'in revirden döndüğünü görene kadar kendine yaptığı sert yatağın içinde bekledi ve yatakhaneye girdiğinde arkasını dönüp yattı.
Sabah uyandığında yine yoktu Hyunjin ortalıkta. Üstelik Minho da işe gitmişti. Herkesten önce uyandığı halde başını yastığa gömdü ve uyuma numarası yaptı. Bu defa paçalarına saklanabileceği bir büyük yoktu çünkü.
Yavaş yavaş herkes ayaklanıyor ve onlar uyandıkça geriliyordu Yongbok. Sonunda birisinin kendisine sataşacağını biliyordu çünkü. Öyle de oldu. Birisi onun ayağını dürttü ve hemen kendisini geri çekmesiyle sordu. "Altına mı işedin? Niye kalkmıyorsun?"
Bu ses daha önce burada duymadığı bir sesti. Gözlerini aralayarak ve çaktırmadığını sanarak baktı ona. Bu Han Jisung'du. Onun da bir zorba olduğunu düşündü ve çekingence kalkıp arkasına yaslandı Yongbok. "Hasta hissediyorum."
"Kalk kahvaltını et. Çocuklar birazdan oraya buraya dağılır." Dedi Jisung. Yongbok hemen fırlayıp yemekhaneye koştu çünkü kurt gibi acıkmıştı. Yemeğini yerken farketti, hasta olduğu yalanını hemen ortaya çıkarmıştı. Bomboş yemekhanede kalan kahvaltılıkları yerken bunu dert etti sadece. Azarlanacağını düşündü.