"Hatırlamak ölümdür, unutmak ihanet."
İnci
Yine bir gece yarısı, yine dört duvar arasında hissettiğim o pek de yabancı olmayan yalnızlık ve bunu kendime neden yaptığımı düşündürten saatler.
Gün doğmak üzereydi. Duru, yanımda yüzünü yastığa gömmüş bir şekilde horul horul uyuyordu. Benimse gözüme bir gram uyku girmemişti. Kulaklarımda aynı ses yankılanıp duruyordu.
Onun sesi.
Sonra gözümün önüne Doğu geliyordu. Telefonunu benim elimde gördüğü an ki yüz ifadesi. Onunla bunca zaman iletişim halinde miydi? Bir telefon uzağında mıydı yani? Ve en önemlisi, benim hayatımdan bu denli haberdar mıydı? Ben onun hakkında tek bir şey
bilmezken; aylarca, yıllarca her günüm onu merak etmekle geçerken hem de.Dün biraz fazla içmiştim, kafam yerinde değildi ama sesin sahibinin o olduğundan adım kadar emindim. Nerede duysam tanırdım ben onun sesini. Duymaya bu kadar hasret kalmışken hem de. Bazen düşünüyordum ister istemez, bir gün karşılaşsak nasıl olurdu diye. İnkar edemezdim, çok özlemiştim. Özlemekten gebermiştim hatta.
Arhan hiç yokken bile herkesten daha çoktu.
Kalbimin en güzel odası hep ona aitti, öyle de kalacaktı.Bazı sevgiler zaaftır.
Benim de boğulduğum denize zaafım bitmiyordu.Duru, dün gece konuştuğumuzda önce bana inanmamıştı. Saçmaladığımı, alkolün etkisinde olduğumu söylemişti. Sonra da yatağımda sızıp kalmıştı zaten. Doğu, defalarca aramış ve mesaj bırakmıştı. Hiçbirine dönmeye niyetim yoktu tabi ki. Bunca zaman ona bu kadar yakındı ve gözünün önünde mahvolmama rağmen bana mısın dememişti. Peki ya Arhan'a ne demeliydi? Terk edip giden kendisi değilmiş gibi benim hayatımdan bu denli neden haberdar oluyordu? Üç yıl geçmişti. Dile kolay üç yılın ardından hala benim onu alakadar ediyor olmam ne anlama geliyordu?
...
"Ben sana demedim mi İnci?! Seni unutamadığını biliyordum."
Anneannem evde değildi. Yan komşumuz Meliha teyzeye kahve içmeye gitmişti. Biz de kendimize kahvaltı hazırlıyorduk.
"Ya Duru, ama neden anlamıyorum. Onca yıl madem aklının bir köş-"
"Kalbinin diyecektin herhalde." diyerek sözümü kestiğinde ona göz devirdim ve devam ettim.
"Aklının, kalbinin her neyse neden ulaşmadı bana? Neden karşıma çıkmadı?"
"İnci, çok belli değil mi? Bariz ortada bir sebebi olduğu. Belli ki onu buna mecbur bıraktıracak bir sebep."
Olabilir miydi gerçekten? Onu benden uzaklaşmaya mecbur bıraktıracak ne gibi bir sebep olabilirdi?
"Bilmiyorum."
"Tüm bunların cevabını bize sadece bir kişi verebilir." dediğinde ikimizin de aklında aynı isim vardı. Doğu...
"Ben okula gitmeyeceğim bugün. Kafam yerinde değil, sersem gibiyim. Yarın olsun, kendimi bu konuşmayı yapmaya hazır hissedersem gidip konuşuruz yüz yüze. Telefonda olacak iş değil."
"Aynen, öyle yaparız. Kahvaltıdan sonra ben çıkarım. Eve uğrayıp öyle geçeceğim okula. Sen de dinlen, mümkünse düşünerek kafayı yememeye çalış." İkimiz de gülmüştük. "Gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır nasıl olsa."