24 | yemek miyim lan ben! |

315 39 36
                                    

İyi okumalar☺

-

Minho'ya ne yaptıysam ulaşamadığım bir günün ardından tekrar okula gelmiştim. Minho bu gün okula gelmişti ama ne benimle ne de arkadaşlarıyla konuşuyordu. O minho'ydu bundan emindim ama neden bizimle konuşmuyordu? Neden birden benden ayrılmıştı ki? Emindim, onun bana olan sevgisinden emindim.

Derin bir nefes vererek elimi yanağıma koydum ve hocanın içeri girişini izledim. Hepimiz ayağa kalkarken jungkook hoca kocaman gülümsemişti yine.

"Günaydın. Çocuklar biliyorsunuz mezuniyete 2 hafta kaldı. Sizlerin mezuniyetine daha 1 sene daha var zaten. Müdür bey mezuniyette konferans salonunun süslenmesi için sizin sınıfinızı seçti. Bende aranızdan birkaç kişiyi bu görev için seçtim."

Ben hocanın söylediklerini umursamadan başımı koluma koymuş ve dinlenme moduna geçmiştim. Yanımdaki beomgyu ise derslerden kaytarmak için seçilme duaları ederken hocanın söylediği ismi duymam ile gözlerim kocaman oldu ve hızlıca başımı kaldırdım.

"İlk olarak zevkine güvendiğim öğrencilerden jisung."

"Ne? Hocam-"

"Minho, beomgyu, felix, hyunjin ve troye de seninle olsun. Size güveniyorum. 2. ders konferansa gidebilirsiniz."

Minho'nun adını duymam ile seğsizleşip yerime sindiğimde beomgyu yanımda kutlama amaçlı bağırmaya başlamıştı bile. Iste bu benim neler olduğunu ögrenebilmem adına bir şanstı.  Minho'yu geri kazanacaktım.

1 ders sonra

Konferansa gelmiştik. Önümdeki çizili yıldızı keserken gözlerim süsleri asan minho'daydı. Henüz konuşma fırsatı bulamamıştım çünkü öğretmenler daha çıkmamıştı.

"Pişt felix!"

Ses gelmediği için ona doğru döndüğümde gözlerini kısmış ve troye, hyunjin ikilisini izlediğini görmüştüm. Göz devirip ona doğru döndüm ve onu sarsmaya başladım.

"Ne var be?"

"Salak öyle bakacağına yanlarına gitsene."

Başını sallayarak kalkacağı anda gözlerimi büyütmüş ve onu durdurmuştum. Az kalsın kendi amacımdan sapıyordum.

"Dur gitmeden bir şey demem gerek."

Bana dönüp dinlercesine başını salladığında kısık bir ses tonuyla konuştum.

"Öğretmenler çıktığında hyunjin ve troye yi de al bahçeye çıkın. Minho ile konuşacağım."

"Beomgyu?"

Gözlerim ne yaptığı belli olmayan, sadece etrafta gezerek ve herkese laf atarak bir şey yapıyormuş gibi görünen beomgyu'ya kaydı.

"O bende."

"Ok."

O uzaklaşınca ayağa kalkmıştım. Bacaklarım uzun süredir bükülü olduğu için ağarırken yüzümü buruşturdum ve yaşlı dedeler gibi beomgyu'ya ilerlemeye başladım.

"Lan beom."

"He gülüm."

"Felix'ler çıktığında sende çık buradan minho'yla konuşacağım."

Baş parmağını yukarıya kaldırıp onayladığında  kendi işime geri dönmüştüm. Yıldızı kesmeye devam ederken gözlerim minho'ya kaydı. Bana baktığını görmem ile kalbim hızlanmıştı. Bakışlarından belliydi, bir şey olmuştu. Benim kiremitim beni bırakmazdı. Dudaklarımı sarkıtarak ayağa kalktım ve başımı yukarı kaldırarak yıldızı asacağım yere baktım. Bende bu boy varken bu yıldızı oraya asmam imkansızdı.

Ellerimi belime koydum ve etrafı taradım. Gördüğüm merdiven ile o tarafa doğru ilerledim ve merdiveni alarak işe koyuldum. Yıldızı yerine asıp yaptığım şeye gururla bakarken görevli iki hoca ayaklanmıştı.

"Çocuklar biz cıkıyoruz sizde işinizi bitirip çıkın. Yarın aynı satte yine gelirsiniz. Hepiniz etrafta bıraktığınız cöpleri atın ve cıkarken ışıkları kapatmayı unutmayın."

Hocalar sonunda cıktığında felix de benimle göz göze gelmiş ve onayı (göz kırpmak) alınca  hyunjin ve troye'yi içeriden çıkarmıştı. Beomgyu da onları takip edip çıkınca derin bir nefes verdim.  İçimi heyecan kaplarken minho yapacağım şeyi anlamış ve bana dönmüştü. İçerideki tek ışık onun üzerine düşüp onu aydınlatırken ona doğru ilerledim. Göz temasını kesmiyorduk. Karşısında  durduğumda yüzünde hiçbir duygu yoktu yine. Ne gözleri konuşuyordu ne de o.

"Konuşulacak bir şey yok Jisung."

Gözlerimi ondan kaçırırken bir süre içeride gezdirmiş ve tekrar ona bakmıştım.

"Var minho. Konuşulacak çok şey var. Daha geçen akşam güzel şeyler söyleyip ertesi günü benden ayrıldın. Ama benden ayrılan sensin ben senden ayrılmadım minho."

Derin bir nefes verdi ve bıkkın bir şekilde bana doğru yaklaştı. Neden sevmiyormuş gibi bakıyordu?

"Biliyor musun jisung? Bir şeyi çok seversin. Hergün gidip ondan alırsın ve yersin. Ama yedikçe aynı tat seni sıkar, yeme isteğin gider yavaş yavaş. "

İşarer parmağını göğüsüme bastırdığında gözlerim dolmuştu. Onun gözleri, sesi bana bu kadar soğukken ben ne yapacaktım?

"Sen de benim için güzel bir yiyecek gibiydin ama yedikçe sıktın Jisung. "

Göğüsümde duran parmağı peni parçalara ayırırken o gram umursamamış ve omuzuma çarparak yanımdan geçerek çıkmıştı. Sertçe yutkundum ağlamamı bastırmak için.

"Yemek miyim lan ben!"

Sesim ağlak bir şekilde çıkarken kapının çarpma sesi gelmişti. Evet, tam şu anda yaralarını sarıp iyileştirdiğim o çocuk tarafından terk edilmiştim. Kullanılmış ve atılmıştım.

İki gün önce

Yazar...

Minho önündeki kağıdı aldı titreyen elleri ile. Kayıp etmişti, ona karşı gelememişti. Sonucun böyle olacağı belli değil miydi zaten? Kazanabilirim sandı minho, jisung için yapabileceğini sandı. Fakat o tahmin ettiğinden daha da güçsüzdü. Karşısındaki kişi kolayca alt edebileceği biri değildi, onun en büyük zorluğu, korkusu lee know'du. Kendi içinde büyüttüğü ve bir canavara dönüştürdüğü lee know, heryeri yerlebir etmeden durmayacaktı.

"Sana lise bitene kadar süre minho. Bu süre içinde ne jisung ile ne de arkadaşların ile konuştuğunu görürsem seni bedeninden o kadar erken ayırırım. 1 yıl daha jisung'u görmeyi istiyorsan uzaktan seveceksin."

-

Nası bölüm ama😉

drive | minsung |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin