11-

101 15 15
                                    

Yine bir bölümle geldim sevgili okurlarım, şimdiden iyi okumalar...

🤍

dediğimde gülümseyerek cevap verdi "Seni özledim..." bu sözleri beni çok rahatsız ediyordu... "Neden, özlemene gerek yok." bu nasıl bir cevaptı böyle. Akın bu şekilde gereksiz bir samimiyet yaratıyordu ikimiz arasında ve bu beni oldukça rahatsız ediyordu.
"Sakin ol demem bir daha." dedi alınmış gibi yaparak... "Her neyse ne için çağırdın beni?" gözlerini üzerimde gezdirerek elini uzattı ve "Hadi gel biraz turlayalım." dedi. Kaşlarımı çatarak neden bu kadar samimi olmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum. Benim kararımı hiç beklemeden elimi tuttuğu gibi beni peşinden sürükledi... "Hey, daha cevabımı vermemiştim!" tok bir sesle yanıt verdi "Umursamadım." çok güzel ya benim ne dediğimi neden kimse önemsemiyordu... Ormanın ortasına harika bir kombinle dalış yapmıştım... Uğur böcekli beyaz pijamalarımla... Akın'ın üzerinde ise deri bir ceket ve bol bir siyah pantolon vardı. En son elimi tutmasından hoşlanmadığımdan elimi elinden kurtardım ve kolumu sıvazlayarak gözlerimi başka yöne çevirdim. Akın bu hareketime karşılık gülümsedi. "Çok tuhaf bir çekiciliğin var Sanem." dedi ve bana doğru yaklaşmaya başladı... Bir iki adım geriye ilerledikten sonra olduğum yerde kalmayı tercih ettim ve sadece Akın'a odaklandım. Kısık bir ses tonuyla konuşarak saçımın bir tutamını kulağımın arkasına attı "Sana dokunulduğu anda tir tir titriyorsun ve durduramıyorsun bunu, neden?" nefes alışverişlerim hızlanırken yutkunmakta da güçlük çekmeye başlıyordum. İstemsizce bacaklarım titrerken yüzüme korku yerleşiyordu. Neden böyle oluyordu gerçekten bende bilmiyordum... "B-bilmiyorum hoşlanmıyorum." diyerek kestirip attım ama Akın sürekli sorgulayıcı bakışlarıyla beni süzmekten vazgeçmiyordu. "Evet hoşlanmadığın kesin, yoksa seni öpmeme izin verirdin." artık iyice sinirleniyordum Akın niyetini belli etmeye başlamıştı. "Ee gitsek artık uykum geliyor." diyerek sorularından kurtulmaya çalıştım. O da bunu anlayarak güldü "Senin hakkında daha çok şey öğrenmek istiyorum Sanem." sıkıntılı bir nefes vererek saçlarımı geriye savurdum... Akın aniden elimi kavradığında şok içinde ona odaklandım... "Çok güzelsin ve bundan mahrum kalmak istemiyorum." elimi hızla elinden kurtardığım sırada sinirle haykırdım "Ben istemiyorum ama beni öyle yararlanabileceğin bir kız olarak görmezsen sevinirim!" gülerek cevapladı "Çok kararlı ve asisin güzelim ama elde edemediğim kimse olmadı şuana kadar." dediğinde kararlı bir ifade belirdi yüzümde ses tonuma eşlik eden. "Güzel, o zaman bu ilk olacak." bu sözüme karşı hem şaşırmış hem de hayran kalmış bir edayla baktı gözlerime. Öylece sessiz kaldığımız dakikalarda iyice soğumaya başlıyordu hava. Uzaklardan gelen köpek sesleri duyuluyordu sadece. "Gidelim artık hava soğuyor." diyerek Akın'ı beklemeden yürümeye başladım. Ah başlamaz olaydım... Takıldığım bir taş ayağımı burkmama neden olmuştu ve öylece yere düşmüştüm... Acıyla bağırırken ayağımı tutmaya çalıştım. Akın koşarak yanıma geldi... "Aaaa çok acıyor bükemiyorum!" diye bağırdığım sırada Akın da telaş yapmıştı "Dur sakin ol yürüyemez misin?" kaşlarımı çatarak sinirle "Bükemiyorum bile ne yürümesinden bahsediyorsun!" Akın iyice gıcık oluyordu bana... Elini göğsünde birleştirdi ve öylece izledi beni. "Bekle birazdan gelirim." diyerek yanımdan uzaklaşmaya başladı. Evet Akın'dan hoşlanmıyordum ama şuan burada ormanın ortasında tek başıma da kalmayı hiç istemiyordum. "Hey beni tek başıma mı bırakacaksın?" arkasına bile bakmadan "Geleceğim buzlar kraliçesi." harika... Off ne yapacaktım şimdi bu kocaman ormanda. Ayağım iyice ağrıyordu ve kanamaya başlamıştı. Taşın sivri yerine çok kötü çarpmıştım... Kollarımla çimenlerden destek alarak bir ağacın dibine doğru kendimi sürükledim ve kafamı yasladım. Derin bir iç çekerek gözlerimi kapattığımda yanaklarımdan süzülen göz yaşlarımı durdurmadım. Veya durdurmak istemedim bilmiyorum... Ağlamaya çok ihtiyacım vardı sanki, sanki içimde huzursuz eden bir sıkıntı dolaşıyordu ve buda beni oldukça rahatsız ediyor gibiydi. Kendimi serbest bırakmak istiyorum, ama korkuyorum... Neyden korkuyorum onu da bilmiyorum. Kafamın içi çok karışık bir düğüm haline geldi ve bu düğüm her an yeniden çözülmeyecek kadar dolaşıyor birbirine. Gözlerimi kapattığım süre boyunca bacağımın acısı vücudumu halsizleştiriyor ve etkisiz hale getiriyordu. Yavaş yavaş uykuya dalıyordum... Ağlayarak uykuya daldığım sürede yavaş yavaş uyku beni serbest bırakıyordu. Biri büktüğüm bileğimi kontrol edercesine inceliyordu. Dokunuşlarından anlıyordum... Gözlerimi araladığımda bulanıktı gördüklerim, siyah kot ceketli ve zincir kolyesiyle karşımda duvar gibi duran o adamı seçmek zordu. Tekrar gözlerimi açıp kapayarak karşımda Poyraz'ı gördüm. Yutkunarak onu incelemeye başladım ama her yerim tutulmuştu ve donmuştum... Hava epey bir soğumuştu. Kim bilir kaç saattir burada yatıyordum... Poyraz'ın gözleri aniden beni buldu. Soğuk bir bakış içimi iyice dondurmaya yetiyordu.
"Nasıl geldin bu hale?" dedi yüzünde ki öfkeyle... "Şurada ki taşa takıldım" dedim taşı göstererek. Kafasını çevirdiğinde tişörtünün arkasında beliren yılan dövmeleri gözüme çarptı... Köprücük kemiğinde kıvrımlı olan yılan dövmeleri çok asil duruyordu... Her neyse tekrardan gözlerime bakarak konuşmaya başladı. "Neden burdaydın?" dudağımı büktüğüm sırada Akın'ı söylesem mi diye düşünmeye başladım. "Sanem, neden bu saatte buradaydın?" kaçamayacaktım anlaşıldı... "Akın yürüyelim dedi sonra geri dönüyorduk ama taşa takıldım işte, o da geleceğim dedi ama gelmedi." sırıtarak bileğimi cebinden çıkardığı bir sargı beziyle sarmaya başladı. Dokunuşları öyle yumuşaktı ki içim ısınıyordu bu kez... Soğuk bakışlarıyla içimi donduran adam da, dokunuşlarıyla içimi ısıtan adam da aynı adamdı. "Akın motoruyla gitti bile." dedi ve sinirim tepeme çıkmıştı. Hem geleceğini söyleyip hem de nasıl gitmiş olabilirdi pislik! Hiçbir şey demeden öylece Poyraz'ı izledim. Kolunda ki damarları kendini belli ederken, gümüş saati de parlıyordu... Kaşları her zaman ki gibi çatık, saçları dağınık ve dağ gibi dimdik. Poyraz aslında çok çekici ve karizmatik ama çok pislik! Böylesine çekici bir adam neden böylesine pislik ve vurdumduymaz. Kendi içimde bunları sorgularken başım hafifçe bükülmüş gözlerimse dolmuş onu inceliyordu Kafasını kaldırıp bana bakarken dudaklarını ıslattı üzerime doğru eğilirken parfümü yine burnuma gelerek ciğerlerimi doldurdu adeta o kadar yoğundu kokusu... Gözlerimi kapattığım sürede elleriyle sırtımı yoklayarak ceketini çıkardı ve omuzlarıma bıraktı. Benden uzaklaşırken gözlerimi açtığımda bana derinden bakarak konuştu "Baya üşümüşsün yine, saat gecenin üçü artık karavana dönmeliyiz." oldukça sakin konuşuyordu benle... "Biliyorum ama yürüyemiyorum gerçekten, Teşekkür ederim sanada." bakışlarını benden kaçırarak "Sorun değil, dikkatsiz birisin." dedi. Beni suçlamak istiyordu evet... Birilerine laf atamya bayılıyordu çünkü bu Poyraz Demiroğlu'ydu... "Şuan bunu tartışmayı istemiyorum Poyraz." yine sakince cevap verdi "O zaman nasıl gideceğiz onu düşünelim..." sıkıntılı bir nefes vererek "Off hiç gitmek istemiyorum şuan." diye cevapladım. Kaşları çatılmıştı... Ani bir hareketle yanıma oturdu ve kafasını ağaca yaslayarak elini dizine koyup destek aldı. "Biraz daha dur bakalım." yandan Poyraz'ı süzmeye başladığımda bakışlarını aniden bana çevirdi ve dudaklarıma bakmayı sürdürdü. "Poyraz... Neden bir iyi bir kötü oluyorsun?" dudaklarımdan ayırdığı bakışları bu kez etrafta gezindi "Kendimi tanımıyorum ben Sanem." ne demek istediğini anlamamıştım. "Nasıl yani?" elini yumruk yaparak gözlerini sıkıca kapattı. Kendi içinde sorguladığı şeyler vardı eminim... "Bu hayatta tek bir hedefim var o da..." dedi ve sustu. Meraklı bakışlarım kısık ses tonuma eşlik ederek "O da...?" dedim ve devamını getirmesini istedim. "Neyse boş ver hayatımı anlatmayı sevmem sarı civciv fazla sorgulama beni." gözlerimi üzerinde gezdirerek "Ama sorgulamak istiyorum." dedim aniden. Sonra ağzımı tutup gözlerimi kocaman açtım ve az önce ne dediğimi sorgulamaya başladım... Poyraz'da bir anlık boşluğuma geldiğini anlamıştı. "Beni sorgulama sarı civciv, gözüme fazla gözükme." hiçbir şey demeden susmayı tercih ettim o an... Ortamda ki sessizliği bozan Poyraz'ın telefonu olmuştu. Gözlerimi telefonuna çevirdiğimde whatsap'a girip bir kıza yazdığını fark ettim. İsmisiz di ama profilde kız fotoğrafı vardı... Çaktırmadan ne yazdığını okumaya çalıştım. "Akşam gelirsin." yazmıştı kız. Poyraz'da sırıtarak klavyede gezdirdi parmaklarını "Gelirim hazır ol bebeğim." dedi ve ekranı hızla kapattı. Bakışlarımı direkt çevirdiğimde Poyraz'ın asla düzelmeyecek olduğunu bir kez daha hatırladım. Bana bakarken bileğimi işaret etti ve "Ee hadi hala mı yürüyemezsin?" ona bakmadan cevap verdim "Bilmiyorum." ayağa kalkıp elimden tuttu ve beni ayağa kaldırdı... "Acıyor Poyraz lütfen dur, sen git ben burda kalayım." kaşlarını çattı "Saçmalama!" iyice daralmıştım... "Ya off" diye söylenirken Poyraz aniden belimden kavradığı gibi beni kucağına aldı. Dokunuşları çok yumuşak olduğundan bedenim sanki uyuşuyor gibiydi nasıl anlatsam çok garip bir his... Şaşkınlıkla beraber surgulayıcı bakışlarımı Poyraz'a dikmiştim ama o beni umursamadan yürümeye başladı. "Hey, indirsene!" sırıttı "Geceyi kocaman bir ormanın ortasında kurtlarla ve yaralı bir bacakla geçirmeyi mi istiyorsun?" biraz düşündüm ve sustum. Susmama karşılık "Bende öyle düşünmüştüm" dedi ve yürümeye devam etti. Yürüdüğü süre boyunca bana hiç bakmadı ama ben onu inceledim uzun uzun... Boynunda ki damarları çok net görebiliyordum. Beni taşırken çok rahattı sanki küçük bir eşya taşıyormuş gibi... Parmakları ince ve uzundu, ellerinde ki damarları görebiliyordum. Kaşları yine çatık, dudakları kalın... Çene kasları her zaman ki gibi kendini belli etmiş ve yıkım geliyor diye haykırıyor adeta. Poyraz gerçektende hayatımda gördüğüm en çekici adam. Ben ona dalmış gitmişim... En son dudağını kıvırarak hafifçe bir sırıtış belirdi yüzünde "Çok bakma gözlerini dinlendir. ;)" hemen gözlerimi anlık bir şokla kırpıştırarak kendime gelmeye çalıştım. "Bakmıyorum zaten sen devam et." bu emri vaki tavrım Poyraz'ı sinirlendiriyordu. Bakışları bunu söylüyordu... Sinir yükleniyor...
"Bana bak sarı civciv seni şimdi şuracıkta bırakıp gitmemi istemezsin bence. Bana ne yapmam gerektiğini söylememelisin..." diyerek uyardı beni. "Peki..." diyerek kısa kesmek istedim çünkü bileğimin acısını yeterince çekiyordum birde Poyraz'ın bu tavırlarını çekemezdim. Karavana geldiğimizde Funda soğukta telaşla beni bekliyordu, gözleri etrafta geziniyor ve yüzünde ki endişe oldukça belli oluyordu. Bakışları bizi bulduğu anda koşarak yanımıza geldi. "Sanem çok korktum neredesin sen?!" Poyraz beni direkt bir sandalyeye oturttu. "Sorun yok bileğimi burktum." dedim. Funda sinirlenmişti "Onu görüyorum ama nerdeydin bu kadar saat!" derin bir iç çekerek "Akın'la geziyorduk sonra bileğimi burktum ve beni bırakıp gitti bende bir ağacın dibine oturdum ama uyuya kalmışım sonra Poyraz gelmiş işte." Funda bu anlattıklarım karşısında bana hüzünle bakmaya başladı. Bileğimi tutarak okşamaya başladı. Poyraz ise bana bakarak "Ben gidiyorum artık gerisi Funda'da, dikkat et sarı civciv." dedi ve kendi karavanına doğru ilerledi. Kapıyı çevirdiği damarlı elleri öylesine narindi ki... Kendisi yıkımdı ama elleri ve dokunuşları çok narindi. Arkasına bile bakmadan içeriye attığı adımı yavaştan kayboldu. Bizde Funda'yla öylece oturmaya devam ettik.

Nasıl gidiyoruzz??💖

YANMAYA TUTSAK🔥❄Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin