Vatan.
Milyonlarca insanın yaşadığı o koca toprak parçası.
Kolay kazanılmazdı vatan. Bu yüzdendir de kolayca bırakılmazdı. Vatan candı. Vatan kendinden bir parçaydı. Vatan, ataların kanıyla bulanmış topraklardı.
Vatanım. Ülkem. Türkiyem.
Atamın nice zorluklarla kurup emanet ettiği bu güzel ülkem.
Nice insanların kazanmak için canını ortaya koyduğu güzel topraklarım.
Korumaya ant içtiğim bu topraklarda yaşayan teröristleri kanımın son damlasına kadar ya vatan ya ölüm ilkesiyle yok etmeye yemin etmiştim. Öyle kolay kazanılmayan bir toprağı öyle kolayca alamazlardı. Altında benim atalarımın, benim askerlerimin yattığı toprağı bir başkasına verecek ne göz ne de yürek vardı bende.
Bu yüzdendir bu mesleği yapıyordum.
Ben Astsubay Başçavuş Elvin Sönmez.
Kanının son damlasına kadar vatanı korumaya ant içmiş bir asker.
Atalarımın kanıyla boyanmış bayrağımın en yüksekte sallanması için yaptığım bu meslekten gram kuşku duymazken her sabah yataktan vatanın çürüklerini ayıklamaya can atarak uyanıyordum.
Yine öyle bir sabaha gözlerimi açmışken kışlanın soğukluğunu yorganı kaldırmamla hissettim. Bu koca binanın ısıtma sistemini hala çalıştırmaya başlamadıkları için binanın içinde ayrı bir soğukluk vardı. Dışarasının içeriye oranla daha sıcak olduğunu bile söyleyebilirdim.
Gözlerimi hemen yanımda duran saate çevirdim. Yarım saate yemekhaneye inmem gerektiğimi görünce hızla üstümü giyinmeye başlamışım. Asker yeşili pantolon ve üstüne siyah badimi giyindim. Ardından da ceketi üstüme atıp ilk üçü hariç düğmeleri ilikledim. Bedenimin inceliğini gizleyen bu kıyafetler hem beni rahat hissettiriyor hem de sıcak tutuyordu. Gözlerim yatağımın kenarında duran siyah büyük botları gördüğünde hızla onlara uzanıp giyindim. Son kez bileğimdeki tokayla saçıma sıkı bir topuz yaptıktan sonra hazır olduğumu hissedip derin bir nefes aldım. Odada herhangi bir ayna olmadığı için nasıl göründüğümü bilmiyordum fakat bu benim için sorun değildi çünkü dış görünüşümü çok önemsemiyordum. Ki zaten mesleğim gereği her an güzel olmak imkansız gibi bir durumdu.
Sonunda odadan çıktığımda geniş koridorda yavaşça ilerlemeye başladım. Koridorda ilerlerken hem sağdan hem de soldan sürekli olarak kapılar açılıyordu. Askerler yavaş yavaş odalarından çıkıp aşağı inerken birkaçına selam vermiştim. Bunlardan bazıları benim üstümken bazıları alt rütbemdi.
Adımlarımı tuvaletlerin olduğu yere çevirip hızla içeri girdim. Yemeğe inmeden önce elimi yüzümü yıkamak için musluğun önüne geldiğim sırada karşımdaki aynadan suratıma baktım. Yeşil gözlerim henüz daha yeni kalktığım için şişmişti. Bunun yanında yüzümün geri kalanında da şişlikler vardı. Dudaklarım olduğundan daha dolgun görünüyor, yanaklarım daha tombul duruyordu. Bir süre daha yüzüme baktıktan sonra musluğu açıp avucuma bir miktar suyu aldım ve suratıma çarptım. Soğuk su beni tam olarak ayıltırken birkaç kez daha bu işlemi yapıp yüzümü ve ellerimi güzelce yıkadım. Ardından kenarda duran makineden peçeteyi alıp yüzümü ve ellerimi kuruladım. Şimdi tam anlamıyla ayılmışken son kez aynada kendime baktıktan sonra tuvaletten çıkıp koridorda ilerlemeye devam ettim.