Hatalarım var ve güzel olmadı ama bitsin artık bölüm yeter.
....İnsan değişirdi.
Bazen öncelikleri, bazen sevdikleri, bazen fiziksel özellikleri, bazense asıl benliği.
İnsan sürekli olarak değişip kendini yenileyen bir varlıktı. Bu değişimin kökü onun yaşadıklarında saklıyken her bir anı o kökleri daha da derinleştirip büyümesini sağlardı. Anılar, insana deneyim kazandırırdı. Deneyimler kökleri değiştirir, değişen köklerde oluşan canlının başkalaşmasını sağlardı.
Zaman insanı değiştirir denmesinin sebebi de tam olarak buydu.
Zaman yaşananları getirirdi, yaşananlarda insanı değiştirirdi.
Geçmişte önceliklerim her zaman şuankinden çok farklı şeylerdi. Bazen derslerim, bazen arkadaşlarım, bazen ailem. Hep bunların arasından dönen öncelik sıram hayatımın bütün dengesini alt üst edip yaşama hevesimi elimden alan olaydan sonra artık tek bir konumda kalmış ve değişmemişti.
Vatan.
Öyle bir kavramdı ki benim için artık kalbimi söküp kendi ellerimle feda edebilecek kadar yoğun bir duygu içerisindeydim. Korkum yoktu. Şüphem yoktu. Pişmanlığım yoktu. Her dökülen kanıma, her bir kararıma, her vurulduğum ana, her attığım adıma ve her ölümden dönmeme değecek bir kavramdı Vatan.
Kan da dökerdim, kanımı da dökerdim ama vermezdim başka ellere bu vatanı.
Gece yastığa huzurla koyulan başlar, yeni doğan çocuklar, ileride benim yerime geçip ülkeyi yüceltecek olan gençler, anneler, babalar... Ben onlar için vardım. Benim görevim onların varlığını korumak, onların güvenle yaşamasını sağlamaktı.
Hiçbir çocuk haketmezdi sabahları bomba sesleri uyanmayı.
Hiçbir anne haketmezdi çocuğunun cansız bedenini kucağında taşımayı.
Hiçbir baba haketmezdi ailesinin gözlerinin önünde yok oluşunu görmeyi.
Ama bazı insanlar acımasızdı. Kibirliydi, gözü doymayan açgözlülerin tekiydi. Elindekiyle yetinmeyi bilmez, yaşadığı yeri bok ettikten sonra başka yerlere göz koyup oraları da kirletmek isterdi. Bunu yaparken de önüne çıkan her engeli direkt yok ederdi.
Bu bir canlı olsun olmasın. Onların gözünde sadece bir engeldi ve yok edilmesi gerekirdi.
Gözlerim önümüzdeki kurak toprakların üstüne yapılmış yerleşim yerinde gezinirken işittiğim çocukların oynama, annelerin konuşma, babaların kahvede attığı tavle sesleri kulaklarımı dolduruyordu. Oldukça sakin ve hoş bir yapıya sahip olan bu köy, çevresi ve olduğu konum bakımından birçok tehlikenin göbeğinde yer alıyordu. Çocukların sevinç bağırışları aniden bu tehlikeler yüzünden kesilebiliyor, yerini korku dolu çığlıklar alabiliyordu. Anneler ağlıyor, babalar endişeyle ailelerini korumaya çalışıyordu.
İnsanlar burada zor şartlar altındaydı. Gerek iklim şartları, gerek coğrafyası gerek de etrafında yaşanan olaylar bakımında böyle zorlu hayatın çekildiği bir yerde hala yaşama tutunan, bunun için mücadele veren insanlar vardı. Yaşamak istiyorlardı. Tenine değen bu havayı hissetmek, nefes almak, gülmek, ağlamak, eğlenmek...