(Acıklı (yansın ya da fırtınadayım ya da rğya gibi)
15.
15 yaşı çok şeydi bir genç kız için. Liseye geçiş, gençliğin tohumlarının filizlendiği ilk yıl, yavaş yavaş büyüdüğünü anladığın bir evreydi 15.
Onunsa 15 miladıydı.
İlk yenilgisi, ilk diz çöküşü, ilk kamburluğuydu 15.
Can yakanıydı 15.
O 15 yaşında öksüz kalmıştı. Anne sevgisini, anne sıcaklığını, anne kokusunu 15 yaşında kaybetmişti.
15 yıl.
Ömrün çeyreği bile değildi.
Annesine sadece 15 yıl doyabilmişti küçük genç kız.
Buna doymak denirse.
Ağlıyordu. Gözleri acıyana kadar bıkmadan ağlıyordu çünkü biliyordu ki yapabileceği başka hiçbir şey yoktu. O artık annesiz kalmış bir evlattı. O artık tek çocuktu. O artık çikolatayı ikiye bölmek zorunda kalmayacak bir çocuktu.
O sevdiklerini en kötü şekilde kaybetmiş bir genç kızdı.
Yaşadıkları çok zordu. 15 yaşında sırtına kocaman bir yük verilmişti genç Elvin'in. Annesinin tabutunu hatırlıyordu. Baş ucunda bir çemberle babasının ve birkaç adamın omzunda nasıl ilerlediğini hatırlıyordu. Hemen arkasında da minik kardeşinin küçük tabutu vardı. O tabutları görene kadar bazı şeyleri reddeden aklı, o an her şeyi kavramıştı. Kalbine kocaman bir ağırlık çökmüş, annesi ve kardeşi önünde tabutlarla götürülürken o arkalarından hıçkıra hıçkıra ağlamaktan başka bir şey yapamamıştı. Binlerce kez sayıklamıştı isimlerini, binlerce kez duymalarını için bağırmıştı ama olmamıştı. Haykırışları cevapsız kalırken insanların acıyan bakışlarından başka bir şey görememişti Elvin.
Yorganı başucuna kadar çekmiş, daracık alanda sessizce ağlarken babasının onu duymaması için elinden geleni yapıyordu. Göz yaşları bir bir yastığa düşerken eliyle ağzını kapatmış, ses çıkarmamaya çalışıyordu. Ses çıkarırsa babası gelir ve onun bu halini görüp daha da üzülürdü. Üzülsün istemiyordu Elvin. Yeterince üzülüyorken bir de ona üzülsün istemiyordu.
Göz yaşları parmaklarının üstünde toplanırken gözlerini sıkıca yumdu. Derin soluklar almaya çalışsa da yapacak gücü bile kendinde bulamıyordu. Hali kalmamıştı. Yorulmuştu. Bitmişti. Tükenmişti. Ruhu bedeninde zorla hapis yatıyordu.
Annesiyle ve Emir'le beraber kendini de o mezara gömmüştü Elvin.
"Anne." dedi daha fazla dayanamayarak. Ufak bir fısıltıydı ama ciğeri söküldü bu fısıltıyı yorganın içine bırakırken. Annesi artık yoktu. Anne dese de gelebilecek biri artık yoktu. O seslenişleri artık cevapsız kalacak birer çağrıdan başka bir şey değildi.
Öksüzdü Elvin.
Bu lakap omuzlarında onunla beraber yaşamaya başlamıştı.