1- SOĞUĞUN YENİLİĞİ

23 2 79
                                    

Hayatım sürekli olarak vedalarla doluydu. Bu vedalar bazen en yakınımken bazen en sevmediğimdi. Ama vedaydı işte. Her şeyin bitip son bulması gibi bazı ilişkilerde bitmek zorunda kalıyordu. Bir yazarın yazmayı çok istese de kaleminin tükenmesi ya da artık yazacak kağıdının olmaması, satırların son bulmasından kaynaklı yazmaya yaptığı veda gibiydi bazı vedalar. Yaşansın istenmezdi ama hayat ona yaşatırdı.

Hayatımda parçası, emeği, dokunuşu olan her insan beni bugün ki ben olmaya yönlendirendi. Yaşadıklarım beni ben yapmış, bana yapılanlar beni geliştirmişti. Bir şeylerden ders ala ala, bir şeylere olan nefretimi diri tuta tuta şuan olduğum konuma ve kişiye gelmiştim. Hayat, yaşatırken geliştirmişti ama bana bir şeyleri verirken benden bir şeyleri almayı da ihmal etmemişti. Bazen bir oyuncağımı almıştı, bazen bir kalemimi, bazen en sevdiğimi, bazense hiç sevmediğimi. Hepsiyle yaşadığım bu duruma verilen addı veda. Hayatımda yeri her zaman olan veda.

Bazı vedalar vardı ki bedenimde, ruhumda, çocukluğumda, gençliğimde, kısacası her anımda kendinden izler bırakmıştı.  Ruhumda açtığı yarayı sızlata sızlata kendini hatırlatmış, dişlerimi kırdıracak kadar canımı yakmıştı. O iz, o damga orada hiçbir zaman sönmeyecek bir yangın gibi her gün diri diri yanmıştı, yanıyordu. Bir ormanı yakıp geçen ateşin verdiği zarar misali bütün organlarımı kendiyle beraber öldürüyordu.

Vedaları sevmediğim gibi, hoşgeldinlerden de nefret ederdim. Çünkü ben hayatımdan birilerini kolay kolay silemediğim gibi yeni birilerini de alamıyordum. Yeni insanlarla tanışmak, hayatıma yeni insanların gireceğini bilmek beni hep tedirgin eden bir durumdu. Onu tanımıyordum, onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Kısacası hayatıma yeni giren kişi beni her zaman koca bir belirsizliğin içine atıyordu. Karanlıkta yürümemi istiyor, zaman geçtikçe de yaşananlar bana ışık tutuyordu. Ama benim için asıl sorun en başta karanlık yolda yürüdüğüm andı. Önümü göremeyip karşılaşacağım şeylerden bir habersiz yürüdüğüm yolda bana verilen zararlardı. Tökezleyip düştüğüm, önümü göremediğimden çarpıp durduğum, takılıp yine ve yine düştüğüm o seyahatti beni korkutan. 

Çocukluktan beri sürekli olarak bu durumun içindeydim. Hoşgeldinler hiçbir zaman benim için iyi değildi. Her zaman o ışık tutulan ana kadar karanlıkta yürümeyi seçmez ve beklerdim. En basitinden bana yeni oyuncak aldıklarında bile eskisiyle oynamaya devam eder diğer oyuncağa alışana kadar ona elimi bile sürmezdim. Çocukluktan kalan bu huy beni ilerleyen yaşlarımda oldukça zor durumların içine sokmuştu. Arkadaş edinmek bile benim için olağanüstü bir çaba gerektirmeye başlamıştı. Herhangi bir arkadaş edindiğimde onlara karşı hep bir mesafeli oluşum onları benden uzaklaştırmış ve beni yalnızlığa itmişti.

Ben her ne kadar sevmesem de hayat benim oyunum değildi. Ne benim isteklerim ne de kurallarım geçerliydi. Zaman ilerledikçe olması gereken her şey oluyor, yaşanması gerekenler yaşanıyordu. Biz sadece bir kuklaydık. Seyircileri eğlendirmek için her türlü şeye maruz kalan ve sesini çıkaramayan kuklalar.

Mehmet Komutan süresi dolmuş bir oyuncu misali bana katabileceği her şeyi kattıktan sonra en güzel şekilde veda etmişti. Yüzünde kocaman bir gülümseme, gözlerinde büyük bir gururla son kez bize bakıp otobüse bindiğinde göğsümde hissettiğim boşluk hissi beni yine bir karanlığa itmişti. Yeni bir karakter kilidi açılmış ve ben yine o karanlık yola girmek zorunda kalmıştım.

XpabznbsşzzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin