does he shake, does he shiver

123 13 2
                                    

Kapının sertçe çalınmasıyla irkilerek uyanıp gözlerimi ovaladım. Sehpanın üstünde duran telefonumdan saati kontrol ettiğimdeyse gece ikiyi geçtiğini görmüştüm. Üç olmasına yirmi dakika kadar kalmıştı.

Niall'ın bir saat veya biraz daha fazla önce gittiğini hatırlıyordum. Gelen kimdi?

Sabırsızca tekrar çalındığında sıçrayarak kalktım ve kapıya ilerleyip delikten bakmaya çalıştım. Ama apartmanın sürekli bozulan ışıkları yüzünden hiçbir şey göremedim.

"Kim o?"

"Aç." Zayn'di. Burada ne arıyordu?

Çocuklardan birine bir şey olmuş olma ihtimalini düşünerek kapıyı açtım. Girmesine izin vermeyerek önünde durmuştum. Beni kısaca süzdü. Yağmur damlaları deri ceketini ıslatmış, saçının birkaç tutamı alnına doğru düşmüştü. Garip olansa elmacık kemiğindeki kızarıklıktı kesinlikle. Kavga mı etmişti? En son Jade ile kaybolduğunu hatırlıyordum. Her ne olduysa iyi olmuştu. Ona üzülmüyordum.

Yanımdan kabaca geçip içeri girdiğinde "Ne yapıyorsun amına koyayım?" dedim öfkeyle. Kapıyı kapatırken arkasından gittim. Kendini koltuğa bırakmış, hatta ceketini bile çıkarmıştı. "Ne halt ediyorsun evimde?"

"Sus." dedi yalnızca. Tek kelimelik cevaplar vererek sinirlerimi hoplatıyordu.

"Kalk ve siktir git buradan."

Sehpadaki şişemi alıp içindeki suyu büyük yudumlarla içtiğinde "Bok mu içiyorsun?" demişti onu kovmamı yüzsüzce es geçip. "Kaynar bu su."

"Kışın ortasında soğuk su mu içeyim? Ilık işte."

Sessiz kaldı.

"Yüzsüz müsün?" dedim bu kez. "Gitsene Zayn! Janet'la ayaküstü birbirinizi beceremiyor muydunuz?" İsmini bilerek yanlış söylemiştim. Çok da umrumda olduğunu düşünsün istemezdim.

"Janet kim?"

"Barda yanına gelen kız işte salak."

"Ha," dedi hatırlamış gibi. "Jade. Onunla bir şey olmadı."

Benimle alay mı ediyordu?

"Sana inanmıyorum. Zaten umrumda değil. Sikecek daha çok insan bul ve beni rahat bırak."

"Beş dakika kapanmaz mı senin çenen?"

"Kapanmaz! Kafa dinlemek istiyorsan kalk evine git. Bana rahatsızlık veriyorsun."

İnatla kollarını göğsünde birleştirip kafasını arkaya atarak koltuğa yasladı ve gözlerini de kapattı. Bağırmamak için içim içimi yerken aynı zamanda kendimi ikna etmeye çalışıyordum. Jade ile bir şey olmuş veya olmamıştı, hiçbir türlüsü beni ilgilendirmezdi. Bana açıklama yapması da önemli değildi. Onu buraya getiren sarhoşluğu olmalıydı, her ne kadar ayık görünüyor olsa da.

Merakıma yenik düşerek "Yanağına ne oldu?" diye sordum.

Gözlerini açmadan cevap verdi. "Willow'un abileriyle kavga ettik."

Harry'yi başına bela açmaması konusunda uyarmıştım. Kim bilir neler olmuştu ben yokken. Niall'ın orada olmaması iyi olmuştu, kavgayı hiç sevmez ve her zaman uzak dururdu o. Zayn'in yediği darbeyi yese yüksek ihtimalle bayılırdı.

"Louis ve Harry iyi mi?"

Bu kez gözlerini açıp yüzüme bakmıştı. Çatılan kaşlarıyla birlikte "Hiç mi umrunda değilim amına koyayım?" dediğinde ben de kaşlarımı çattım.

"Seni neden umursayayım ki? Sen beni umursadın mı?"

"Umursadım!" Bağırışıyla evimin inlediğine yemin edebilirdim. Henüz yeniden konuşmamıştı bile ki alt katta yaşayan huysuz komşum bastonuyla tavana vurdu. Bu saatte niye uyanıktı zaten? "Nankörlük ediyorsun. Hiçbir şey yaşamamışız gibi davranıyorsun. Aynı geçmişi paylaşmamışız gibi!"

Olacakları düşünmeden ben de onun gibi bağırdım. "Böyle davranan sensin! Beni ezen ve aşağılayan sensin. Geldiğinden beri düşmanmışız gibi davranıyorsun. Beni hiç sevmemiş gibi bakan sensin! Saçma sapan kıskandırmaya çalışıyorsun."

"Beni görmezden gelen de sensin," Sinirle bir nefes bıraktı göğsü hızla kalkıp inerken. Ayağa kalkmıştı hışımla. "2 koca sene sonra ilk kez karşılaştık ama yüzüme bile bakmadın. Kalkıp gittin Maroon."

"Yüzüme bakabilecek misin?" Ben de ayaklandım onun gibi. "Gerçekten bakabilecek misin? 4 senelik ilişkimizi bir hiç uğruna çöp ettikten sonra döndüğünde sana gülümsemeli miydim? Her şeyi berbat ettin. Her şeyi! Ve hiçbir şey olmamış gibi seni evime almamı bekliyorsun, üstüne bana düşmanınmışım gibi davranırken."

"MECBURDUM!" Adeta kükrediğinde yerdeki sehpaya bir tekme savurarak duvara fırlatmış, şişem de onunla birlikte yere çarparak paramparça olmuştu. Hâlâ aynıydı. Öfkesini bir şeylerden çıkarıyordu. Ne için kızgındık ki, çoktan solmuş ilişkimiz için mi? Artık kırıntıları bile yoktu.

"Sadece korkaktın," dedim başımı hayal kırıklığıyla iki yana sallarken. "Her zamanki gibi. Çık hayatımdan Zayn. Benimle muhattap olmadığın sürece etrafımda olup olmamanla ilgilenmiyorum. Beni kendinden ne kadar soğuttuğunu tahmin edemezsin."

"Yapamazsın bunu." Üzerime doğru gelirken kabullenemiyordu. Ellerimi tutmaya çalıştığında onu bir şekilde iterek kendimi geri çekmeyi başardım. "Beni silemezsin. Vazgeçemezsin."

"Yaptığın şeylere bak. Sadece birkaç dakikada beni getirdiğin hale bak." Yerleri gösterdim elimle. "Sen busun işte. Yakıp yıkarsın. Ama yıktıklarınla kendin bile yüzleşemezsin. Şimdi yine gideceksin." Koltuktaki ceketini alıp kolundan tutarak kapıya sürükledim onu. Bana izin vermişti, yoksa gücüm ona yetmezdi. İzin vermişti çünkü dumura uğramıştı tavrım karşısında. "...Ve geri dönmeyeceksin. Seni bitirdim, tamam mı? Benim için bir ölüden farksızsın." Ceketini de eline vererek dışarı ittiğimde hayret içindeki yüzünü gördüm.

"Döneceğim." dedi hırsla. "Döneceğim! Sen de göreceksin." Kapıyı kapatmak için ittirdiğimde eliyle engel olmaya çalışmıştı. Orada bir nevi boğuştuk. Ama en sonunda kapatmayı başarmıştım. Sırtımı yasladığımda bir yumruk indirmiş, "Burada kalmayacak." demişti. Neyin inadını ediyordu, istediği neydi? Ben miydim? Zayn'i anlamak o kadar zordu ki, kendimi ilişkimizin en başlarına dönmüş gibi hissediyordum. Sadece artık o kadar güçlü değildim çünkü beni büyük bir ustalıkla bitirmişti.

"Duydun mu Maroon?" Gittiğini sanmıştım. "Konuşacağız." Ses tonu az önceki kükremelerine nazaran o kadar muhtaç çıkmıştı ki, aptal olmasam ona şu an inanır ve kapıyı açardım. Ama o istediği anlarda bir şeytana dönüşebiliyordu. Hiçbir şey söylemedim. Uzaklaşan adamlarını duyduğumda birkaç adımda ön tarafa bakan pencereye ulaşmış, perdenin kenarını hafifçe kaldırarak aşağı bakmıştım.

Birkaç saniye sonra onu gördüm. Ceketi elinde, pantolonundan çıkardığı sigarayı yakıyordu. Yağmur yüzünden biraz uğraşmak zorunda kaldı. Ardından biraz yürüdü ve yüzünü benim daireme doğru kaldırdığında gözgöze geldik. Aceleyle kapattım perdeyi. Ancak kapatır kapatmaz ağlamaya başlamıştım.

Onunla uğraşmaya mecalim yoktu. Sırtımı duvara yaslayarak yere çöktüğümde hıçkırıklarımı bastırmak için ellerimi ağzıma bastırmıştım. Her şeyi berbat etmek zorunda mıydı?

Görüşüm buğuluyken gözlerimi salonumun geldiği hale çevirdim. Her yer kırıklarla dolu, sehpa yüzünden parkelerim çizilmişti. Bir de burayı temizlemekle uğraşacaktım.

Ellerimi yere koyup destek alarak kalktığımda bastırmaya çalıştığım hıçkırığım serbest kaldı. Günün ilk ışıkları daireme dolmaya başlayıncaya dek ağlayarak odayı temizlemiştim.

exit wounds • zaynHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin