as you wake, does he smother

158 18 0
                                    

Yanına oturduğumda bacaklarımız birbirine temas ediyor, iki senenin ardından onunla bu kadar yakınken ekrandaki filmi izlemek zor oluyordu. Onu kovmak istiyordum, buradan gitmesini ve beni yalnız bırakmasını ama emindim ki kapıdan çıktığı an ev buz gibi hissettirecekti. Bu odadaki her şey onu özlemişti. Belki de ben de dahil.

Ve Zayn birkaç dakikadır kıpırdanarak kolunu omzuma atmanın yollarını arıyordu. Farkındaydım, çünkü zamanında ilk flört dönemlerimizde bunları da yaşamıştık. En sonunda pes ederek omzuma bıraktı kolunu. Yüzüne baktığımda Ne oldu der gibi göz kırpmıştı. Elinin durduğu sağ omzumu kaldırıp indirdim.

"Yani?" dediğinde iç çekmiştim.

"Çek şu elini."

"Buz gibi olmuşsun," dedi sırnaşarak. "Ben sıcağım kızım. Yararlan benden." Şimdi beni iyice kendine çekmiş, başım omzuna yaslıydı.

"Çekil!" diyerek itmeye çalışsam da yalnızca beni daha sıkı tutarak uzaklaşmamızı engellemişti. Willow'un abilerinin benim abilerim olmasını dilerdim ve Zayn'e haddini bir kere de benim adıma bildirmelerini.

"Keşke benim de abim olsaydı."

Sırıttı. "Abi dayağı beni yıldırır mı sanıyorsun? Ağlayarak yaralarımı temizlerdin."

"Ağlamazdım! Hak ediyorsun."

"Döv beni." dedi burnunu yanağıma sürterek. İrkilerek kafasını ittiğimdeyse sadece gülmüştü. "Çok somurtkansın Maroon."

"Ya da sadece sana gülmüyorumdur. Komik veya tatlı değilsin."

Biraz sessiz kaldığında bozulmuş olabileceğini düşünerek yüzüne baktım. Sinsice kıstığı gözleriyle bana yaklaştığında sırtımı birden koltukta bulmuştum.

"Ne yapıyorsun, manyak mısın Zayn?"

"Manyağım," demesiyle elleri karnımı bulmuştu. "Var mı? Manyağınım." Parmakları karnımda gezinerek beni kahkahalara boğarken rengimin şimdiden değiştiğine emindim. Gıdıklanmaktan nefret ediyordum ama Zayn bunu yapmaya bayılırdı. Yüzünü de boynuma gömdüğünde batan sakalları ve tenimi gıdıklayan burnu yüzünden neredeyse bayılmak üzereydim.

"Dur!" diyebildim zorlukla. Ağzımdan kahkahalarımdan başka bir şey çıkmıyordu.

"Durdur durdurabiliyorsan." dedi o da gülerek. Daha da devam edecekti ki rengimin kırmızıdan mora dönmeye başladığını görünce durmak zorunda kaldı. Boğulma tehlikelerim yüzünden bana bir bardak suyu zorlukla içirmiş, endişeyle sırtıma vurmuştu.

"İyi misin?"

"İyiyim," dedim derin bir nefes alarak. "O kadar abarttın ki."

"Yanlışlıkla oldu." Küçük bir çocuğun mahcubiyeti ve korkusuyla söylediği cümle karşısında istemsizce güldüm. Ses tonu, içindeki endişe çok komikti.

"Çok güzelsin."

Sessiz kaldım. İkimiz de film bittiği için kararan boş ekrana bakıyorduk.

"Sana yeni bir sehpa almalıyız." dedi kırdığı masamı kast ederek.

"Ben alacağım."

"Yarın kaçta çıkıyorsun?"

Geç çıkacağıma dair bir yalan söyleyecektim ki dükkana gidip beni orada görmeme ihtimali olduğu için iç çekerek "Yarın izinliyim." dedim. Keyifle "Çok iyi," demişti. "Birlikte bakarız işte. Ben kırdım ve telafi etmek istiyorum."

"Sadece bir sehpa Zayn."

"Seninle zaman geçirmek istiyorum. Eskisi gibi."

Bugün çektiğim kaçıncı iç olduğunu bilmiyordum ama tekrar sıkıntıyla bir nefes aldım.

"Benden gerçekten nefret mi ediyorsun?" dedi yüzümdeki ifadeyi görünce. Kırgın bir soruydu. Ama her şeyi kendisinin yaptığını biliyordu, en azından biliyor olmalıydı. "Maroon," dedi hâlâ bir cevap alamadığı için. "Beni kov, siktir et, ne istersen yap. Ama senden şimdi sadece dürüst olmanı istiyorum. Benden nefret ediyor musun?"

Dürüst olmamı istiyordu. Olacaktım.

"Tamam, senden nefret ettiğim falan yok," dediğimde gözleri parladı. Ne kadar rahatladığı ortadaydı. "Ama seni görmek de istemiyorum. Seni affetme ihtimalimden korkuyorum."

Bana dönük şekilde oturup elimi büyük ellerinin arasına aldığında tutuşundan kaçmadım. Aksine onu tekrar görüşümden bu yana belki de ilk kez cesurca gözlerine bakmıştım.

"Seni anlıyorum," dedi parmakları tenimi şefkatle okşarken. "Sen de beni anlamalı ve ikimize tek bir şans daha vermelisin. Bunu elime yüzüme bulaştırmayacağım. Sana yemin ederim Maroon, ne kadar değiştiğimi göstermek istiyorum. Her şeyi ben üstleneceğim, hiçbir yük olmayacak. Sen sadece kabul et. Seni tekrar kazanmama izin ver. Çünkü ben her şeyi yapmaya hazırım."

Zayn yalan söylemezdi. Gerçek kırıcı bile olsa çekinmeden söyleyebilen biriydi. Şimdi de yalan söylemediğini biliyordum. Ama yine de içimde ona inanmayan bir taraf vardı ve bununla nasıl baş edebileceğimi bilmiyordum.

"Nasıl düzelteceğiz ki? İki senede ikimiz de bambaşka insanlara dönüştük."

"Ama aşk hep kalır. Onu değiştiremezsin."

Değiştirememiştim. Doğru söylüyordu.

Emin olamayarak yüzüne baktığımda bir elini elimden çekip yanağıma koydu. Yanağımı okşarken yüzümü istemsizce eğerek eline yaslamıştım. Nasıl da özlemiştim bana bu hissettirdiklerini.

"Tamam?" dedi sorarcasına, sessizce.

Şu an belki hayatımın en büyük hatasını yapıyordum, belki de eğer yapmasam sonsuza kadar pişmanlığını çekeceğim bir şeyi. Yaşamadan öğrenemezdim. Zayn'den öğrendiğim başka bir şey de buydu. Ne zaman kapattığımı bilmediğim gözlerimi açıp onun kararlı bakışlarıyla karşılaştığımda başımı yavaşça yukarı aşağı salladım.

"Tamam."

Gülümsedi. Hemen ardından beni kollarının arasına çekerek özlemle sarılmış, dudakları saçlarımı bulmuştu. Kokumu içine çekerek sayısız öpücükler bıraktığında göğsüne yaslı şekilde durdum öylece.

Orada ne kadar sarılır halde kaldığımızı bilmiyordum. Bizi ayıran çalan telefonu olmuştu. Aslında onun ayrılmaya niyeti yoktu ama çekilerek açmasını söylemiştim. Yüzündeki ifade değiştiğinde "Niye bulaştı onlara tekrar amına koyayım?" demişti. Meraklı bakışlarımı görünce yanağımı sıktı.

Bir süre karşıyı dinledi.

"...Maroon'layım. Ne bok yediyse kendi temizlesin. Daha fazla uğraşmaya niyetim yok."

Karşı taraf yine konuştuğunda sinirle nefes alarak "Geldiğimde o gerizekalıyı bir de ben sikeceğim. Bunu ona söyle. Bir yere kaybolmayın." demiş, aramayı sonlandırmıştı.

"Ne oldu? Bir sorun mu var?"

Elleriyle yüzünü ovuşturup ayağa kalktığında beni de bileğimden tutarak kaldırdı ve burnuma bir öpücük bıraktı. Bu esnada "Harry işte," demişti. "Yine Willow'un abileriyle tartışmış. Bu sefer ciddi."

"Sen de mi gideceksin?" dediğimde asıl sormak istediğimin ona bir şey olup olmayacağını anlamış, tebessüm ederek belime sarılmıştı.

"Bir şey olmayacak. Merak etme. Abileriyle konuşup sorunu çözeceğim."

"Söz mü?"

"Söz veriyorum."

Kapıya gittiğinde arkasından gittim. Ceketini giyerken gözlerini üzerimden bir an bile çekmemiş, "Yarın öğleden sonra seni alırım. Sehpa işini hallederiz." demişti.

Gülümsemeyecektim ama kendimi tutamadım.

"Tamam. Dikkatli ol, tamam mı?"

"Söz verdim." Ceketini giyip yanaklarımı tutarak yüzümün her yanını öptü. Ardından arkasını dönerek gitmişti. Kapıyı kapatıp sırtımı yasladığımda yüzümdeki sırıtışa engel olamıyordum.

exit wounds • zaynHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin