you in kisses long & true

107 13 3
                                    

Zayn aynen söylediği gibi öğleden sonra apartmanın önünde olup beni aramıştı. Uzun zaman sonra görünüşüme ilk kez bu kadar özenmiştim. Dümdüz olan saçlarıma maşayla biraz dalga verip omuzlarımdan aşağı dökülmelerine izin vermiş, ne zamandır neredeyse hiç dokunmadığım makyaj malzemelerimi büyük bir dikkatle yüzüme sürmüştüm.

Ona bir daha güvenmeyeceğimi ve affetmeyeceğimi söylememe rağmen yalnızca etrafta olmasıyla bile cildim parlamış, gözlerimin ışığı eski yerine gelmişti. Yine güzel görünmek istemeye başlamıştım. Her şeyin ötesinde, ona izin vermiştim. Bunu hak etmediğini adım gibi biliyordum, nasıl olsa hâlâ tek bir fikrim yoktu neden beni terk ettiğine dair ama bana açıklayacağını söylüyordu. Ona inanmak zorundaydım. Sebebi öğrenmeli ve eğer aklıma yatmazsa, ki zaten yatmayacaktı, onu sonsuza kadar bitirmeliydim.

Anahtarı çantama atarak dışarı çıkıp arabaya bindiğimde beni ilgiyle süzdü. Boynumun kızardığını hissedebiliyordum.

"Çok güzelsin." dedi tüm samimiyetiyle.

"Sana da merhaba," Es geçtim. "Hadi halledelim şu sehpa işini."

"Kahvaltı ettin mi?" Arabayı sürmeye başlamıştı.

"Ettim tabii." Onun etmediğine adım gibi emindim. Sabah erken uyanmaktan ve kahvaltıdan nefret ederdi. Ama benimle olduğu süreç boyunca yemeğini yediğine emin olurdum. Zayn çok çabuk eriyebiliyordu.

"Ben etmedim," dedi beni yanıltmayarak. "Öğle yemeği yeriz birlikte o zaman."

İnatlaşmanın hiçbir anlamı yoktu. "Tamam." diyerek kabul ettiğimde yüzünü görmesem de şaşırdığını çok iyi biliyordum, çünkü benden hiçbir şekilde iyi bir adım beklemiyordu. Bunu bilmesi iyiydi.

Yol boyunca sessizce çalan şarkıyı dinledik ikimiz de. 10 dakika kadar sonra alışveriş merkezine vardığımızda birlikte inip içeri girmiş ve mağazaların birinden koltuk renklerine uygun bir orta sehpa almıştık. Zayn eve gittiğimizde kurabileceğini söylemişti. Bu da benimle zaman geçirmek için uyguladığı taktiklerden biriydi aslında. Ona karışmadım. Sehpayı arabanın bagajına koyduktan sonra üst kattaki restoranlardan birine girmiştik.

O beni izlerken ben de menüyü karıştırıyordum. Bakışları yakıcı ve bir an bile üzerimden çekmiyordu. Sıcakladığımı hissederek montumun altına giydiğim ceketi çıkarıp yan sandalyeye astığım montumun üzerine bırakmış, o da bu sırada güler gibi bir nefes bırakmıştı.

"Ne?" dedim ona dönerek.

"Hâlâ utanıyorsun seni izlememden."

"Alışkanlıklar değişmez." diye mırıldanarak tavuk yemeğini gösterdim. "Ben bunu yiyeceğim. Sen?"

Garsonu çağırıp kendisi için de aynısını istedi. Çok sevdiğimi bildiği için kola da istemişti. İç çektim. Koskoca iki sene boyunca beni ne görmüş ne de duymuştu ama benimle ilgili şeyleri hâlâ hatırlıyordu.

Gözgöze geldiğimizde yüzümdeki karmaşayı anlamış olacak ki "Ne düşünüyorsun?" dedi kollarını masaya yaslayarak.

"Hiç," dedim. Gerçekten şu anki atmosferi bozmak istemiyordum çünkü olan bana oluyordu. Kalan için her zaman daha zordu. "Hiçbir şeyi. Boşverelim sadece."

Konuşmak istemediğimi ama ne düşündüğümü anlamıştı, biliyordum. Anlayış gösterip konuyu aynen istediğim gibi yaparak dağıtmak için işaret parmağını cama doğru kaldırıp uzaktaki okyanusun üzerindeki kara bulutları gösterdi.

"Şunları görüyor musun?"

"Evet," dedim başımı sallayarak. "Kapkaralar."

"Bu gece sağanak başlayacak," dedi parmağını yavaşça okyanusa indirirken. "Dalgalara bak... Birkaç gündür ne kadar durgunlar. Sağanak bu gece vuracak ve sabaha kalmadan fırtına başlayacak. Çok büyük bir kasırga çıkacak Maroon. Apartmanının yeterince güvenli olduğunu zannetmiyorum."

exit wounds • zaynHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin