who doesn't mean anything to you

133 13 2
                                    

Harry geçen gece yaptığı üçlüyü anlatırken Louis ilgiyle onu dinliyor, ben ve Niall ise bana tırnak seçiyorduk. Niall çiçeklere bayılırdı ve benim de tam da bir çiçek insanı olduğumu düşünüyordu.

"Nasıl yani?" dedim anlamayarak.

"Çiçekler güzeldir. Sen de güzelsin Maroon. Aynı Babil'in Asma Bahçeleri gibi. Bana çiçekleri çağrıştırıyorsun."

Güldüm. Çok tatlıydı. "O yüzden mi kaktüsünün adını Maroon koydun?"

"Evet. Çok tatlı değil mi?"

"Kaktüslerin dikenleri vardır."

"Olsun... Kaktüsümü seviyorum."

"Tamam," dedim başımı sallayarak. "Bu modeli yaptıracağım. Benimle gelir misin?"

"Tabii ki!" dedi heyecanla. "Hamburger de yiyelim."

Gülümseyerek telefonumu kapatıp yüzümü ekrandan kaldırdığımda onunla göz göze gelmiştim. Gözlerini hiç çekmedi, kırpmamıştı bile. Memnun olmayan bir ifadeyle sadece suratıma bakıyordu. Daha fazla yapamadım ve ben de hoşnutsuz bir ifadeyle önüme döndüm. Biramdan birkaç yudum aldığımda Louis "Levi bizi yarınki partisine davet etti," demişti. Harry'nin üçlü hikayeleri bitmişti demek ki. "Gider miyiz? Bomba ortam olacakmış."

Niall "Ben kesinlikle gidiyorum. Çok güzel kızlar olacak." dediğinde Harry "Willow orada olacak amına koyayım. Sence gitmez miyiz?" demişti. Willow, Harry'nin platonik aşkıydı. Birkaç aydır bitiyordu ona. Willow'sa hiç mi hiç yüz vermiyordu. Doğrusu Harry zaten pek güvenilecek bir tip değildi. Ben de elde etse Willow'dan da sıkılacağını düşünenlerdendim.

"Kızı rahat bırak salak," dedi Louis. "Seni abisine dövdürürse görürsün."

"Dövdürsün," diye yanıtladı Harry hayalperest tavırlarla. "Aşkım için kurşunlanmaya da razıyım." Oysa sadece birkaç dakika önce üçlünün onu ne kadar yenilediğinden bahsediyordu.

"Sen Zayn?" Niall'ın sorusuyla beraber gözlerim yeniden Zayn'e döndü. O da kısaca bana bakmış ve önündeki içkiden birkaç büyük yudum alarak omuz silkmişti. "Kaktüsünü yine kaçırmayacaksam gelirim."

"Kimsenin senden kaçtığı falan yok," Çemkirdim. "Umrumda değilsin. Ben zaten gideceğim."

Gözleri hırsla parlarken dudağının kenarı yukarı doğru kıvrıldı. Hafifçe öne doğru eğilerek dirseklerini bacaklarına koyduğunda gözlerimin içine bakıyordu.

"Öyle mi? Kaçmayacağını mı söylüyorsun?"

"Senden zaten kaçmadım." diye yineledim.

"Tabii," dedi. "Öyledir... Yarın görüşeceğiz öyleyse."

"Baksana Zayn," diyen Louis ne kadar gerildiğimi anlamış ve Zayn'i kendine çekmek için bir şeylerden bahsetmeye başlamıştı. İşe yaradı da. Belki de sadece üstüme gelmekten vazgeçip rahat bırakmak istemişti beni, bilmiyordum. Ama Louis'ye dönmeden önce gözlerime bir süre daha bakmış ve güler gibi bir ses çıkararak kafasını çevirmişti. Beni eziyordu. Zamanında başkalarına yaptığı gibi.

"Balkona çıkacağım." dedim yanımda oturan Niall'a. Louis'den sonraki en yakın arkadaşımdı ve varolduğu için minnettardım. Bir insanın sığınabileceği en güvenli limanlardan biriydi Niall.

Beni sıkıntılı bir baş sallamasıyla onayladığında Zayn adına özür diler gibi bakıyordu. İç geçirerek kalktım ve salondan çıkıp mutfağa giderek balkona çıkıp kapıyı arkamdan kapattım. Soğuk hava ciğerlerimle buluşup aldığım soluklar birer duman olarak terk etmişti dudaklarımı.

Demirlikleri tutup ilerilere bakarken ondan ne kadar da nefret ettiğimi düşündüm. Çok, çok değişmiş, bambaşka biri olmuştu. Benden istediği neydi? Bilmiyordum. Beni umursamıyor ama aynı zamanda işkence etmek ister gibi davranıyordu. Onunla kavga etmek istemiyordum. Gitmişti. Bitmişti. En ufak tartışmamız bile içimde yeniden alevlenmesine sebebiyet verebilirdi. Büyük aşklar böyle, en ufak bir iletişimde bile sönmüş olan ateş yeniden tutuşabilir, eskisinden daha büyük yanabilirdi.

Ama sandığım kadar büyük bir aşk yaşamış olsaydık beni çöp parçası gibi kenara atmazdı.

"Çaktırmadan kaçmanın yollarını mı arıyorsun?"

Ne zaman geldiğini bilmiyordum. Sigara paketinden bir sigara çıkarıp acele etmeden yaktı ve bana bakarak bir nefes çekip önüne döndü. Hiç cevap vermeden kapıya gittiğimdeyse olumsuz anlamda mırıldanarak önümü kesmişti.

"Çekil önümden."

"Neden?"

"Nedeni mi var? Seninle aynı yerde durmak istemiyorum."

"Bir hoşgeldin bile demeyecek misin?"

Kafamı yüzüne kaldırdığımda neredeyse sırıtan yüzüyle karşılaştım. Sağlam bir dayağı öyle hak ediyordu ki bu laubaliliğiyle. Sigarasından bir nefes daha çekip dumanı bana doğru üflediğinde yüzümü buruşturarak başka bir tarafa çevirdim.

"Beni rahat bırak," demiştim aynı zamanda nefretle. "Dönmen beni hiç ilgilendirmiyor. Arkadaşlarınla takıl ve bana bulaşma Zayn."

"Biz de eski arkadaşlar değil miyiz?" dedi üzerime doğru gelirken. Ben gerilerken o da aynı zamanda bana geliyordu ki demirlere yaslandığımda belimden kavradı düşmemem için. Tutuşuyla ürperdim.

"Dokunma bana! Çekil." Göğsünden itmem hiçbir şeye yaramadı.

"Değil miyiz?" diye yineledi itişlerimden hiç etkilenmezken. Sigarasını parmaklıklara bastırarak aşağı atmıştı. Şimdi tek odağı bendim, gözleri yüzümün her bir tarafındaydı.

"Değiliz," dedim kendimden emin bir şekilde. "Hiçbir şey değiliz. Ukalalığın canımı çok sıkıyor. Beni sadece görmezden gelemez misin? Senden nefret ettiğimi bu kadar belli ederken gözlerini üzerimden çekmemeye utanmıyor musun?" Niall ile konuşurken bizi izlemesini kast etmiştim.

"Utanmıyorum," dedi yalnızca. "Karşımda ne kadar küçüldüğünü görmek hoşuma gidiyordur belki. Ne zamandan beri bu kadar güçsüzsün?"

"Seni kılımı kıpırdatmaya değer görmüyorum sadece, her şey bundan ibaret."

Kaşlarını ilgiyle kaldırdı. "Öyleyse yarın beni birilerini sikerken görünce üzülmeyeceğini söylüyorsun?"

Kalbimin parçalandığını hissettim. Bir anlığına yutkunamamıştım bile. O yokken bana kimse dokunmamış, her ne kadar nefret ettiğimi söylesem de başka bir erkeğe aynı gözle bakamamıştım. Aşağılık biriydi.

Gözlerine baktım. Nefretimi okuyabildiğine emindim.

"Berbat birisin sen," dedim buz gibi bir sesle. "Seninle geçirdiğim seneler için ne kadar üzgün olduğumu tahmin edemezsin. Bir zamanlar seni sevmiştim." Dudağımın içini ısırarak hahladım. "İstediğini sikebilirsin. Yeter ki beni rahat bırak. Sana harcayacak bir dakikam bile yok benim artık."

Bakışlarındaki şey neydi? Üzülmüş müydü veya onu bir anlığına bile olsa düşündürebilmiş miydim? Hislerini bu kadar iyi saklayabilmesinden nefret ediyordum. Belki de saklamıyor, karşımda numara bile yapmıyordu. Hiçbir şey hissetmemişti.

Cevap vermediğinde onu kolumla rahatça itebilmiştim. Geçmeme izin vermişti yani. Tek kelime daha etmeden kapıya gidip kulpu tutarak açtığımda "Yarın görüşeceğiz." dedi sadece. Sesindeki o eğlenir tını yoktu. Ne garip.

Cevap vermeden kapıyı kapattım. Aceleyle çocuklarla da vedalaşmış ve montumu alarak evden çıkmıştım.

exit wounds • zaynHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin